Yabancılaşma ve Yazı


Yazı nedir, yazılan "şey" hangi amaçla yazılır ve bir yazı nasıl okunur?
Aslında bu belirttiğim şeylerin bir tek tanımı yok ve yine "yazan" olarak ben başka bir amaçla yazıyor olacağım ve okuyan sizler ise kendi algılarınıza göre anlayacak yazılanları.
Bir bakıma bu, "yazı eyleminin kendisinin" kaderidir de. Bizzat yazının kendisi duyguların tamamını kapsayamadığından ve sadece düşünce ve duyguların aktarıcısı olduğundan bir yanıyla eksik ve yabancılaşmanın da bir aracısıdır.
Yani yazı sadece bir araçtır,eylemin kendisi değildir ve bu yanıyla eksiktir, özrü vardır.
Zaten yazı, "söylenen sözcüklerin kayda geçirilmesi yöntemi ve bu esnada kullanılan semboller bütünü" olduğuna göre ve sözcükler kayda geçirilirken "semboller kullanılacağından, anlamlarından çok şey kaybederler.
Bizim Anadolu'muz ise "yazının" anavatanıdır. Sümerler yazıyı MÖ'den önce 3500 yıl önce bulmuşlar ama hala biz yazmayı bilmiyoruz:-(
Benim hayranlıkla yıllarca okuduğum ve ortalamanın üzerinde fikir sahibi olduğum Hititler, Sümerler'den sonra yazıya hakkını veren uygarlıktır. Hatta Hitit Kralı 3.Hattuşili ve 2.Ramses arasında bilinen ilk yazılı anlaşma olan "Kadeş Barış Antlaşması'nın" kopyası, bugün Birleşmiş Milletler'in kapısına asıldır. Yukarıda orijinalini görebilirsiniz. Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesin'de önünden ayrılamamıştım.
Ama bu "yazının" yabancılaşmadaki rolünü değiştirmez.
Küçük bir telefonla düzeltilecek bir "anlaşmazlık" yazı kullanılarak artarak ve derinleşerek devam eder.İş hayatı cehenneme döner ve daha sonra "ben bunu demek istememiştimlerle" başlayan konuşmalarla düzeltilmeye çalışılır.
Çünkü yazıyı yazan, "farklı bir ruh ve duygulanımla" yazmıştır, okuyan ise yine "farklı bir ruh ve duygulanımla" okumaktadır...
Hatta aynı yabancılaşma, aynı cümleleri farklı tonda söylediğinizde bile oluşur.
Bağırararak söylenen bir sözcükler demetinin yarattığı etki, sakince söylendiğinde daha insancıllaşır, kırıcılığını kaybeder.
Bir de Pir Sultan Abdal'ın "düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar beni" sözü vardır ki, bu başka bir yazının konusudur.
Ben gerek iş yaşamımda gerekse de yazının temel iletişim yöntemi olduğu her platformda, iletişim kazalarının çoğunda işte bu yabancılaşmanın etken olduğunu gördüm.
Birbirini çok iyi tanıyan insanlar arasında da yaşanmakta bu kazalar, tanımayanlar arasında da...
Beni ise, beni tanıyanların eleştirisi üzer... "Herhalde yanlış anladım, o anlamda dememişsindir denmeyi beklerim" ama bu maalesef olmaz...
Yazı yine de güçlüdür, kabul edelim ve insanlığın en önemli keşfidir; zekasıdır.
Ama aynı zamanda daha çok gençtir ve doğduğu zamandan bu yana daha 6.000 yıl bile geçmemiştir.
İnsanlığın duygularının, düşünce evriminin geçtiği milyon yıllık süreçte altı bin yılın ne önemi var ki...
"Yazıya" der ki insanlığın bizzat kendisi "Adaaam sen de, büyü de gel; sen benim tek iletişim aracım değilsin."
İletişimde akıcılığın ve akılcılığın gelişeceği nice bin yıllara...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

920'nin 16 Mart'ı...