Kayıtlar

Haziran, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Küresel Karşıdevrimin Kırk Yıllık Atakları-1

Karşıdevrimci Bir Program Silahsız Uygulanabilir mi? 24 Ocak 1980 sadece bir tarih midir? Bunun böyle olmadığını yaşı 50' ye dayanmış Türkiye' de yaşayan herkes bilir. Belki tam olarak açıklayamazlar ama, bu tarih mıh gibi zihinlere saplanmıştır.  17 yaşını daha tamamlamamış bir delikanlı olarak, bu tarihin benim hayatımı yıllar sonra bile(32 yıl) etkilemeye devam edeceğini nereden bilebilirdim. 24 Ocak 1980 elbette sadece benim hayatımı değil, benden sonra doğan ve hala da doğmaya devam eden her yurttaşın hayatını etkilemeye devam ediyor. Dolayısıyla 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları sadece ekonomik yapıyı değiştirmemiş ama buna eşlik eden tüm sosyal parametreleri de etkilemiştir, çünkü her ekonomik kaybın bir sosyal yansıması olacaktır. Bu daha çok dış borç, daha az ücret artışı, daha kötü bir milli eğitim, daha kötü sağlık hizmetleri, daha kötü yurt savunması... Bu listeyi uzatmak mümkündür. Yukarıdaki sıralanan "kötü" sonuçlardan daha da kötüsü kamu e

Kayıplarımız Nelerin Habercisi?

Eller tetikteydi, olan oldu.  Türk HavaKuvvetlerine bağlı silahsız uçan bir jet, Doğu Akdeniz’ de Suriye karasularının1 Km. içinde Suriye tarafından düşürüldü. Uçağın bir yüzbaşı ve teğmenden oluşan iki pilotu hala kayıp.Uçağımız Akdeniz’ in derin sularında gömüldü, pilotlarımız da muhtemelen öyle. Ortadoğu garip bir coğrafyadır. Sen batmak istersen bukarabatağa kollarını açarak kabul eder sizi; zaten reddettiği görülmemiştir. Doksan yıldır iyi kötü komşuluk ilişkilerin hüküm sürdüğü bualanda, Türkiye ile hiçbir devlet arasında -ki Ermenistan da dahil- tek birmermi patlamadı.  Mustafa Kemal’ intartışmasız “yurtta barış, dünyada barış” stratejisinin başarısıdır bu. İkinci Dünya Savaşı sırasında bile, emperyalizm  bu kanlı paylaşım savaşına çekemedi bizi. Ama şimdi öyle mi ya? Komşularla “sıfır sorundan, sıfır komşu” gerçeğine evrildiülkemiz. İran’ la ilişkilerimiz gergin, dostluğun yerini güvensizlikaldı. Türkiye, Barzani ile yakınlaşıp petrol anlaşmalarıyapar,  ülkesinde ve Dünya’da

Bir Generalin Gözyaşları

Balkanlar’ da , Trablusgarp’ da , sonra Çanakkale’de ! Ve Suriye Cephesi’nde de elbet… Sakarya’ da, Dumlupınar’ da, Afyon ‘ da, İnönü’ nde ve İzmir’ e giren ordularda  da dahil… Hepsinde şehit verdi bu millet! Şehit vermekte deneyimlidir ve vakurludur ayrıca milletimiz. Gitti evlatlar, emperyalizmin en haslarıyla aracısız çarpıştı, toprağa düştü ama, arkalarında koskoca bir milletin olduğunu da bildi hep. Sorularımız var; Birer ikişer, beşer onar toprağa düşen çocuklarımız aynı kaderi paylaştığı şehit ataları kadar şanslılar mı? Bu yüzyılın ilk çeyreğine kadar, savaşa savaşa kırılmış, toprağa düşmüş delikanlıların ardında tek vücut halinde bir ülke varken, bugün aynı şeyden söz edebilir miyiz? Memetçik Memed  nöbet bekler Hakkari ve  Şırnak dağlarında. Ve başbakanın adamları, özel yetkilerini de yanlarına alarak, katillerin komutanlarıyla Oslo’ da ABD gözetiminde %95’ lik anlaşmalar yaparlar.  Habur’ da katiller için “beraat mahkemeleri” kurulur ve kahrama

Küresel Karşıdevrimin Kırk Yıllık Atakları

Bir seri yazı yazacağız. Küresel karşıdevrim bu, zorlu bir yolculuğu var. Hem bizim için hem de onlar için bir hayli zorlu. Bizim için zorlu, çünkü elimizde ne var ne yok her türlü yöntemle aldılar. Çünkü onlar için zorlu, karşılarında direnen koca bir ülke var ve hala son darbeyi vurmak için, düşmek üzere olan anımızı kolluyorlar. Türkiye bugüne dünden gelmedi, Cumhuriyet' in içi bir günde boşaltılmadı. Yavaş yavaş, acıta acıta, kanırta kanırta, bağırta bağırta, bağıra bağıra geldi "küresel karşıdevrim". İşte şimdi Türkiye' nin göbeğine de, gündemine de, Cumhuriyet' in yüreğine de yerleşti küresel karşıdevrim. Cumhuriyet' in sinir merkezleri de, kolları da artık bizim değildir. Başkalaştırılmıştır, boşaltılmıştır, "Gardolap" Cumhuriyeti' ne dönüştürülmüştür. Evet, Küresel karşı devrimi yazacağız. Elimizde olup da kaybettiklerimizi, elimizden alınanları yazacağız teker teker. Anlayalım, bilelim ve daha sert mücadele edel

VEDALAŞMA ZAMANI

Resim
25 ağustos 1995'te sabah saatlerinde seni kaybettik ya, 18. yılın içindeyiz. Sen bırakıldığın yerdesin, biz de yerin üzerindeyiz hala! Yarın da babalar günü üstelik. Sana sorsam dersin ki şimdi   "amaaaaan, ben öldükten sonra ne önemi var zamanın, 17,18.19 yıl… geçer de gider hepsi!" Haklısın. Zaman senin için o an durdu; ama bize de hak ver,   "zamanın içinden hala geçip gitmekteyiz ve bir hayli de sürsün bu durum"   demekteyiz. Dün düşündüm, sadece bir kaç kez gördüm seni rüyamda bu 18 yıl içinde ve hiçbiri de gerçekçi değildi. Zaten nasıl gerçek gibi olabilirdi, değil mi ama? Sen kanlı canlı, bağırıp çağıran, çalışkan ve seven bir babaydın. Benim babamdın. 1985 yılında, ben senden habersiz öğrenci derneği başkanlığı yaparken   "senin oğlun terörist olmuş"   lafını duyduğunda 70 yaşına merdiven dayamışken, telaşla ve korkuyla taaa Adana'dan kalkıp İzmir'e yanıma gelmeni anımsıyorum. Hatta evdeki kitaplarımı görme diye

Hep Emekçiler mi Erken Ölecek?

Üç gün arayla, hem de aynı sokakta hayat bulmuş iki emekçi. Biri can kardeşim, çocukken yeteneklerini ve zekasını kıskandığım yaştaşım, diğeri ise abimiz. Cemal Ergin ve Mithat Mapçı. Adana’ da , Meydan Mahallesi’ nde,  826 sokakta birbirilerine altı ev mesafeyle ve altı yedi yıl arayla doğmuş ama üç gün içinde ard arda bu dünyadan göçmüş iki güzel insan. Onların yaşamını işte yukarıdaki cümlecik tanımlar. Doğdular altı yedi yıl arayla, öldüler 3 gün içinde arka arkaya. Hiç kimseler de bilemez onları dostlarından başka. Ne ABD’ ye gitmişlikleri var, ne burunlarının dibindeki Suriye’ ye, ne fikirlerine başvurulmuş ülkemiz hakkında, ne de onları “haber kaynağı” olarak birileri kodlamış. Sadece pırıl pırıl iki insan. Cemal içimizde en hızlı koşan, en iyi top oynayan, en iyi oyuncu seçici, en iyi kaptan, en iyi çalım atan ve kesinlikle en zekisiydi. Saçlarını Cüneyt Arkın gibi ortadan ayırarak tarar, hep ama hep aynı kıza beğendirmeye çalışırdı kendini.

Türkçeye “Sol” dan Saldırı veya Doğru İnsan Yanlış Yerde YanlışaDönüşür!

Önce bir düzeltme; Ulusalbakış’ ta Mayıs ayının son günlerinde yayınlanan ” Türkçeye “Sol” dan Saldırı veya Doğru İnsan Yanlış Yerde Yanlışa Dönüşür!” makalemizde, CHP’ nin İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu için basından gördüğümüz ve okuduğumuz şekliyle bir sıfat yazmışız. CHP İstanbul Milletvekili M.SezginTanrıkulu adına, Vekili Av.SedatAslantaş tarafından bir uyarı mektubu bir elektronik postayla Ulusalbakış’ ın Genel Yayın Yönetmeni Murat Güneş’ e gönderilmiş. Ben de Sayın Güneş’ e, ”mahkeme kararına gerek yok,yazıyı kaldırabilirsiniz”dedim. Hatta aynı yazıyı bloğumdan da kaldırdım. İlgili makalenin amacı ”kimseye hakaret etmek” ve ”halkı kin ve nefret duygularına teşvik etmek” değildir. Zaten yazının amacı ” ilgili yasa teklifine” eleştiri yazmaktan ibarettir.. Aynı yazımızı aşağıda ilgili bölümlere ”..........” yazarak yeniden yayınlıyoruz. Burada amacımız gerek Tanrıkulu’nun ve gerekse de Vekili Arslantaş’ ın ilgili bölümü istedikleri gibi

S’Akil Adamlar Kurulu

Faruk Loğoğlu ve Sezgin Tanrıkulu’ na dikkat çekmeye bilmem gerek var mı? YCHP’ nin içindeki ayrılıkçı kamadır onlar. Hatırlayınız lütfen, CHP heyeti    birkaç ay ABD’ ye gitti ve yurda döner dönmez Faruk Loğoğlu basına açıkladı: “Biz ABD’ ye karşı değiliz” Bir de kim benzer bir açıklama yapmıştı, anımsayalım; YÖK eski başkanı Kemal Gürüz   “ Ben ABD yanlısıyım” Peki, bu açıklamayı Kemal Gürüz ne zaman yapmıştı, çünkü zamanlama önemlidir. Hemen söyleyelim. Ergenekon davası için ifadesi alındığı zaman. Faruk Loğoğlu ve Kemal Gürüz benzer açıklama yaptılar. Biri ABD’ ye ve diğeri ise özel yetkili kurumlara. İkisinde de bir mesaj telaşı var! Bu ayrı ayrı kurumlarla görüşmeler yapıldıktan sonra benzer açıklama yapılması tesadüf olamaz. “Aman ha, beni/ bizi deliğe süpürmeyin” demektir   bu. Korkunun da, telaşın da nedeni budur. YCHP, “ Kürt Sorununa 10 Maddelik Çözüm Önerisi”   yaptı. Bir dilekçe ile TBMM Başkanlığına başvurdular. Kısaca öneri şu; ·       

REFERANS TÜRKEŞ Mİ OLMALI?

REFERANS TÜRKEŞ Mİ OLMALI? 1 Haziran 2012 Cumartesi günü gazetemiz Aydınlık sürmanşetten bildirdi.  “Apo’ yu sorgulayan komutandan ülkücü gençlere çağrı   yarın Aydınlık’ ta ” Ertesi günü merakla gazetemizi aldık, yine sürmanşetten veriliyor haber: “Apo’ yu sorgulayan komutandan ülkücü gençlere: TGB İLE OMUZ OMUZA VERİN” Haberi okuduğunuzda  ana başlıklar itibariyle bir eleştiri yazmayı hissetmiyorsunuz. Çünkü Sayın Atilla Uğur kısaca, ”particilik meselesi yapmadan, bağımsız Türkiye’ ye ulaşabilmek için ülkücü gençleri TGB ile omuz omuza olmaya” davet ediyor. Albay Hasan Atilla Uğur, Türkeş’ in Bahçelievler’ deki çalışma ofisindeki yaptığı bir toplantıda, kendilerine söylediklerini “sesini kulaklarında hala duyduğunu” belirterek aktarıyor; Türkeş şunları söylemiş “ Çocuklar; Türk Milleti’nin kimliksizleştirilmesi, büyük Atatürk’ün hamuruna kardığı millet bütünlüğünü bozmaya ve bu mayayı çürütmeye yönelik her türlü iç ve dış saldırılar en büyük tehlikedir, bunu