Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Semahat Vuran Tekerkek veya Teyzemin Ölümü...

Resim
                                                                                                    "Bir Acem şairi,                                                                                               Ölüm âdildir, diyor,                                                                              Aynı haşmetle vurur şahı, fakiri.                                                                       ...Biliyorum ölümün âdil olması için,                                                                                     Hayatın âdil olması lâzım"                                                                                                       Nazım Hikmet                                  " Bir ara hafifçe gözlerini araladı...    Sonra kapattı yeniden usulca." Beş çocuktan beşincisiydi... Yani annemden sonra doğan çocuktur... Ne annesi Fethiye Hanım tanıyabildi onu ne de "O" annesini.. Birbirlerini tanıyabilecek kadar aynı zaman dilimi

Dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir kimse böylesine bir aşkla sevilmemiştir.

Resim
10 Kasım 2010. Saat 09:05 İstanbul Boğaziçi Köprüsü. Köprü hafifçe sallanıyor. Diğer binlerce insan gibi ben de köprünün üzerinde ayaktayım. Trafik donmuş... Yanıbaşımda pırıl pırıl bir genç kadın var, saçları boğazın rüzgarında savruluyor. Arkamdaki şalvarlı amca hırkasının önünü ilikleyip, sakalını sıvazlıyor... Motosikletli kuryeler durdurmuş motosikletlerini bir ileri bir geri salınıyorlar Heryer matem sirenleriyle çınlıyor! Köprünün sol tarafındaki Rakkastepe'deki dev bayrak, sonra Avrupa Yakasın'dakiler  ve Beylerbeyi' ndeki  de matem pozisyonunda dalgalanıyor... Ve İzmir'de Atatürk'ün dev rölyefine ateş eden sapkınlara inat Türkiye Gençlik Birliği üyeleri " Sana Atılan Kurşunlara biz Siper Oluruz" pankartıyla sahneye iniyor. Mustafa Kemal bu, yarattığı ulusunun içinde yeniden canlanıyor elbet. "Sarışın bir kurda benzeyen", esmerler, beyazlar, kara kaşlılar, mavi gözlüler, yeşil gözlüler artıyor elbet. Oğlum Mehmet ise, anası

Parti

Gece... Hiç ışık yok. Pür karanlık... Bilimsel tanımı ise "Mutlak Siyah"! Gündüz... Yani "gece" değil ... Işık var, karanlık yok. Pür aydınlık, pür ışık! Bilimsel tanımı ise "Mutlak Aydınlık" yani! Var mı doğada "mutlakiyetlik" kavramının karşılığı? Yok! Çünkü doğada her şey içiçe geçmiştir. Siyah içinde beyazı, beyaz da karayı içerir. Biz insan evladının anlayamadığı doğanın cilvesidir bu. Bir devrimci marş "Her geceyi mutlak bir sabah bekler" dizesi içerir. Türkiye karanlık, "mutlak siyah " da olabilir. Ama doğamız bize der ki "mutlak" yoktur. Ve bu nedenle Türkiyemiz karanlığının içinde kendi ışığını da taşır. Ben demiyorum bunu diyalektik diyor. Türkiye karanlık! Her gece içinde "bizim ışığımızı" içerir Ve bu ışık "Partidir"! Işıl ışıl! ....