Kayıtlar

Nisan, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Karga Şahap'la Söyleşemedik Bu Kez-5-

Resim
"Kontörü bitti konuşamadım, kontörü bitti! Böyle söylüyordu televizyonda bir şehit annesi! Sekiz arkadaşıyla birlikte şehit olan bir askerin annesinin hem feryadı ve hem de doyamamışlığıydı bu söyledikleri. Yoksul bir annenin kontörsüz şehit oğlu. Alın size bir trajik Türkiye çelişkisi. Şahap ve ben bakakaldık birbirimize acısı ekrandan taşıp bize ulaşan annemiz nedeniyle. Kırmızı gagasının üzerine kadar gelen gözyaşlarını bile silemedi Şahap Karga dostum. Ben de silemedim! "Gözyaşlarım gözlerimi yakıyor üstad" dedi. Bu nasıl bir acıdır? Ben ise hiç ses çıkaramadım. Oğlum Mehmet'e baktım sonra. "Baba olmak zor zenaat" dedim. Zor Zenaat..! Bir tarafta vatan, bir tarafta oğlum. Hangisinden vazgeçebiliriz ki! Hiç konuşmadık Şahap'la bakıştık sadece... Ardından hüzünlü kanat yelleri bırakarak, çırptı kanatlarını gitti Şahap!

Karga Şahap'la Söyleşiler-4-

Resim
Kurduk çilingir soframızı yine. Şu İstanbul' da beni karşılıksız seven tek dosttur Şahap'cım. Masayı ona özel hazırladım. Çipura ve Zargana aldım. İzmir' i çok özlediğimden ve Şahap'cım Zargana sevdiğinden. Der ki bana "Abi çekiştire çekiştire yediğim tek balıktır Zargana... Ayrıca kılıç gibi keskindir gözleri, korkusuzdur. Ben korkak balık yiyemem!" Neyse oturduk konuşmaya fakat Şahap'ta bir değişiklik var! Gagası kırmızdan al, kıpkırmızıya boyanmış gibi... "Hayrola dedim bu ne hal?" "Evrim" dedi bana "Evrim! Devrim için gerek bu hal!" Neyse oturduk sohbete... "Abi sen 24 Nisan 1915 diye bir tarih biliyor musun?" dedi. "Geçmişte yaşanmış bir gün:-)" dedim. Güldü Şahap, dalga geçtim ya..! Bak abi dedi, "Eskiden bizim Cumhuriyetimiz imparatorluktu ve başka milliyetlerden insanlar yaşardı o zamanlar memleketimizde..." "Eeeeee!" dedim. Sonra dedi, sonra " biz barış içinde yaşarken,

Karga Şahap'la Söyleşiler-3-

Resim
"UYUDUK ABİ UYUDUK! Bu Şahap çok "kısmetli" bir arkadaş. Ben ne zaman balkona bir çilingir sofrası kursam hemen geliyor adam! Şahap'a göre yemeğin değil "rakının" kokusu onu çeken benim balkona ve bir de sorunları. Atlantik ötesi bir devlet olan USC (United States of Crow) yani Birleşik Karga Devletleri başkanı Karrak Hussein OBaka bizim Şahap'ın ülkesine gelmiş. " Kubilay abi, kanıma çok dokundu" "Ne dokundu kanına?" dedim. "Bak abi sana anlatayım" dedi. "Bu USC büyük devlet, orası öyle" dedi. "Bir de yeni başkanı var, bizden gibi görünüyor ama öyle değil" dedi. "Bizim Başkargamız oraya gideceği zaman, aylar öncesinden zar zor yarım saatlik bir randevu alırlar" dedi. "Daha sonra ise yarım elma gönül alma kabilinden görüşülür ve zaman zaman da terbiyesizlik ederler" dedi. "Nasıl terbiyesizlik?" dedim. "Bizim ordu komutanlarımız USC'ye görüşmeye giderler

23 Nisan

Resim
"Ulusal Egemenlik, Son on yıldır, "milli egemenlik kavramı demode oldu, aslolan küreselleşmedir" deniyor. Halt ediyorlar! Bunu bir kukla gibi yönetilen yazarlara söyletenler, kendi ulusal güvenliklerini güçlendirmekle meşguller. Bakın ABD ve AB'ye ve İngiltere'ye bunu görebilirsiniz kolaylıkla. Ülkemizin güvenliğinden önce, küresel güçlerin eğemenliğidir söz konusu olan bu beyler için. Türkiye'ye verilen görev ise "Batı'nın güvenliği için askerilerini feda etmek, canını feda etmek." Yağma yok beyler! Bugün 23 Nisan.. "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" Egemenliğimizin simgesi balkonumuzda asılı... Kırmızı-Beyaz duvaklı bir gelin gibi bayrağımız. Hep asılı kalacak ve dalgalanacak bu güzel ülkemin gönderinde... Kaleler yıkılırsa, burçlarından alınacak yere düşmeden! Gönderler devrilirse ağaçlara asılacak! Son ağaç, son asker, son millet ferdi ölene dek dalgalanacak ülkemin rüzgarlarıyla "O"... Küresel egemenlik ve güvenlikmiş.

Karga Şahap'la Söyleşiler-2-

Resim
Uyuyorum bu sabah, derin bir uykunun içinde hem de. Uyuyamamışım sabaha kadar, içim mi geçmiş ne... Bir ses, sanki kemiğin cama ritmik çarpmasından kaynaklanan. Siz hayal edin artık, ben ancak buraya "tak tak da tak tak, tak tak da tak tak!" diye yazabilirim. Açtım gölerimi bizim karga Şahap! "Hayrola Şahap!" dedim. Telaşlı, ıslanmış ve yorgun. (sabaha kadar İstanbul yağmurluydu da bu gece) "Kalk kalk" dedi "kalk kalk!" "Üşüdüm" dedi bana "çok üşüdüm" Çay koydum ona, içti sıcacık... Dedi ki bana "sorumluluklarım var bir de yaşamak istediğim bir hayatım!" "Ama bizim karga ülkesi elden giderse sorumluluklarımızın ne kıymeti olur?" dedi. Bir bardak çay daha içti uzun kanatlarından tutarak ve sardı sıkıca bardağı ısınmak için. "Bir ortak nokta bulacağım" dedi ve uçtu gitti adam!!! Şaştım kaldım, anlamadım bir şey. Konuşturmadı da beni hiç... Uçtu gitti adam...

Karga Şahap'la Söyleşiler-1-

Resim
Bugün İstanbul'da hava muhteşemdi. Balkonda akşam üstü bir kadeh rakı koydum ve ayıptır söylemesi, Adana usulü yapılmış bir kaç meze, içiyordum. Aaaaa baktım benim karga dostum Şahap, uzun zamandır yoktu piyasada ama uzaktan bakıyor bana göz ucuyla. "Hayrola Şahap! ne haber?" dedim. "Hiiiç !" dedi "Nasıl yani, hiiiç!" dedim ve ekledim "O Çamın üzerinde ne işin var, neden gelmiyorsun?" "Davet ettin de gelmedik mi?" dedi. "Aşk olsun , davete gerek mi var!" dedim. Şahap da benim gibi rakıyı sever. Ama benden farklı olarak sigarayı da. Geldi, bir kadeh rakı koydum, aldı sağ kanadının zarif parmaklarıya bir yudum içti ve ekledi: "Ne olacak bu memleketin hali Paşam ?" iyi mi ya!!! Karga Şahap'ın sorusuna bakar mısınız? Aldı Gavurdağı salatasından bir kaşık, "Ooooo" dedi " bizim oranın salatasındanmış..! Ardından afiyetle çiğ köfteden bir çirtik aldı. "Bak, ben bu Türkiye ahalinin hepsini t

Zaman Bekletir Ama Gelir!

Üzülme! Üzülme canım benim. Bu ülke çook badireler atlattı, bunu da atlatacak! Kendi başımıza evlerimizde üzülmek sadece derin bir "vicdan" taşıdığımızın göstergesidir. Ama "tek başına" kalmış bir vicdanın kime ne faydası var! Blogları okuyorum günlerdir bir feryat var, her vicdanı olan arkadaşımda "ne olacağız, ülkemiz gidiyor" kaygıları. Evet gidiyor! Cumhuriyet, kendi tarihinin en bunalımlı günlerini yaşıyor. Dünya tarihinin en "entellektüel çetesi(!)'ne" sahip olduk birden bire. Unutma, İngilizler İstanbul'u işgal ettiklerinde, bütün yurtseverleri, aydınları, onurlu askerleri Malta Adası'nda hapsetti bunlar. O zaman bizzat İngilizler hapsetmişti, şimdi onların işbirlikçileri yapıyor aynı şeyi. Ülkemizin gereksinimi nedir biliyor musunuz a dostlar? Kavga dostlarım, gün dostlarım, aydınlık yüzlü kızları bu ülkemin... Evlerinde tek başına üzülen, vicdanı olan kızlar, Mustafa Kemal'in kızları ve onun askeriyim diye çığlık ata

Hişşşşşt ! Bu Güzel Ülkemizi Kaybetmeyeceğiz!

Resim
KORKMA! Mustafa Kemal' in verdiği emirler hala geçerlidir! Bir toz duman var benim ülkemde, hiçbir şey görünmüyor... Toz duman arasında namuslu adamlar var. Toz duman arasında güzel ülkem var. Eziliyor, parçalanıyor, yıkılıyor... Hapisler, nezarethaneler, onurlarıyla oynanmalar. Ülkemizde önce ahlaken kirlenme başladı, sonra "benim memurum işini bilir", sonra hırsızlıklar, değerlerimiz gitti ardından, her şey alınır satılır oldu... Ülkem de satıldı... Siz bir ülke, "tapu değişimiyle mi satılır" diye düşünüyorsunuz? Ülkeler önce ahlaklarını satarlar, vicdanlarını sonra, sonra kadınlarını, çocuklarını ve askerlerinin kanı satarlar. Askerler başka ülkeler gönderilir ve başka ülkelerin emrinde savaştırılırlar. Kore Savaşı, Afganistan, Kosova... Satılan kanımızdır, canlarımızın, bebelerimizin kanları. Satılan ahlaki değerlerimiz ise bu halkın çimentosudur. Tek ulus 45 parçaya ayrılıyor, dil temelinde, etnik köken temelinde, "demokratik haklar " meselesind

Sarışın Kurt

Resim
Sevgili Öykü, Çağrına ben de katıldım. Sizin çağrınıza Nazım Hikmet' in Kurtuluş Savaşı Destanı' nın, Mustafa Kemal ile ilgili bölümüyle katılıyorum. Sevgiler siz yürekli arkadaşlarıma. Herhalde yer yüzü'nün en entellektüel "çetesi" ile karşı karşıyayız :-) Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı Yürüdü uçurumun başına kadar Eğildi durdu... Bıraksalar... İnce,uzun bacaklarının üzerinde yaylanarak... Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı" Nazım Hikmet

Kardeşim Kalp Krizi mi Geçirdin Sen..!

Resim
Anıl, Kubilay, Arif/ 2005 Kardeşim Kalp Krizi mi Geçirdin Sen..! Arif Uçar Arif' in portresini yazacaktım. Biraz daha vakit vardı; demleniyordu içimde yazacaklarım ama... Benim kalbim, yani Arif' imin kalbi "kriz" geçirmiş dün gece... Bir Arterio skleroz veya anjino pektoris arkadaş olmuş onun kalbine! Sinsi bir arkadaş. Tüm kalp arterlerinde, koroner damarlarında, kalsiyum plakları, trombüsler. "Bana bir şey olmazları" bilmezler pek bu sinsi "dostlar." Hastaneye zor atmış kendini. Anlamış, eğitimli çocuk... Arabasını bile kendi kullanmış. Benim 40 yaşına henüz gelmiş "7. kardeşimin", Arif'imin kalbi "öok yorgun" demiş ,doktor Taha... 40 yıllık ömrü taşırken onun kalbi, "yorulmuş" yahu..! Ben biliyorum neden böyle olduğunu... Bilirim ama söyleyemem! Yalnız, o derece ve öylesine ince ve derinlikli bir duygu ve bunu taşıyan bir kalbi var ki Arif' in, o kadar olur. Arif' in kalbi önce babasını taşır, so

TEĞMEN ŞERAFETTİN

Resim
"Kolağası Zekeriya Efendi" (....../ 1918) Ahmet Oğlu Şerafettin 48. Alay Başçavuş- Adana Doğum 1894- Şehitlik 1.8.1915 Teğmen Şerafettin Adana’daki evimizde çocukluğum boyunca dinleyerek büyüdüğüm acı bile aile öykümüz vardı.Bu hikaye aslında buruk bir övünçle de anlatılırdı. Kaybedilene karşılık kurtarılanın daha da önemli olduğunu anlatan bir öyküydür bu… Bu öyküde kaybedilen evladımızdı ama kurtarılan vatan… Çanakkale Savaşı Hikayeleri’nin en trajik olanlarından Kınalı Ali’nin hikayesine göre biz Türklerde üç şeye kına yakılır; gelinlik kıza, kurbanlık koyuna ve vatana kurban olsun diye askere... Bir insanın yurdunu kazanmak için ölmeyi göze alması ne hazin bir seçim. Yurdu için için evlatlarını kurban vermeyi vakur bir acıyla kabul etmek de öyle değil midir? Bababın büyük dayısı Şerafettin’e vatana kurban olsun diye nenem kına yaktı mı bilmiyorum ama Çanakkale’ de bir hücum anında başını siperden çıkardığı anda bir kurşunla şehit olduğunu biliyoruz. Babaannemin Osmanlı İm