Kayıtlar

Eylül, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sistemin Merkezine İki Ziyaret

Resim
Sosyal Demokrasinin hazin halini izliyoruz. Aklıma bir soru takılı,  "AKP ve CHP program temelinde birbirinden farklı mı?" Soruyu şöyle de sorabilirsiniz;  "AKP ve CHP arasında fark kaldı mı?" İki yıl önce vardıysa bile, artık bir fark kaldığından söz edemeyiz. CHP kendisine  "yeni"  sıfatını yakıştırıyor, ama gerçekte  "AK"  sıfatı daha çok yakışıyor. Aslında  "AK ve Yeni"  sıfatları birbirini karşılıklı olarak açıklıyor. "Yeni"  kavramıyla Cumhuriyet'ten, Atatürk'ten uzaklaşırken AK-P'yle arasındaki mesafeyi de daraltıyor. Hiçbir siyasi partiyi böyle tanımlamak istemeyiz. Karşıtıyla tanımlamak ayıp ama karşıtlıklar genel resim içinde birbiriyle eşleşmeye başladığında başka çare kalmıyor. Bir siyasi parti olarak Amerika'ya giderseniz veya heyetler yollarsanız, Amerikan planlarından rol kapmaya başlarsınız. Bu bir ABD'ye bağımlı devletler geleneğidir. Böylece bir bakmışsınız Gülenciler ba

Faşizm Kapımızda

“...Ama, millet yaşamı tehlikeye uğramadıkça,   savaş   bir   cinayettir .                                 Mustafa Kemal Faşizm Kapımızda! Şaka değil. Türkiye’nin Suriye helikopterini düşürmesi sadece angajman kurallarıyla açıklanabilecek bir olay değil. Türkiye, arkasında Amerika olduğu halde koşar adım Suriye ile savaşa itiliyor. İşte bu yüzden biz bugün Türkiye’’yi yöneten rejimi Mafya- Gladyo-Tarikat rejimi olarak tanımlıyoruz. Bir tane bile ulusal güvenlik çizgimiz yok, koskoca ülke Amerika’nın koçbaşı olarak bir kabadayı gibi kullanılmak isteniyor, isteyenlerin istediği yönetim ise maalesef iktidarda. Ama bu yönetimin bile böylesi bir savaşı uzun sürece sürdüremeyeceği açık. Türkiye, faşist bir rejim olmadan, askeri faşist bir diktatör tarafından yönetilmeden Suriye ile savaşa itilemez. Bunu “sıkıyönetim altında faşist kanunların uygulanması olmadan” olarak da yazabiliriz. Şimdi son 45 güne bir göz atalım. Türkiye tarihinde, ancak o

Halk Hareketi Uçağa Binerek Gelmez!

Aslında Haziran Ayaklanmasının ardından bizim de hoşumuza giden bir beklenti oluştu. Sonbahar’da, Haziran 2013’teki eylemlerden daha büyük ve daha kapsamlı talepleri olan eylemlerin olacağı varsayımı içimizi ısıttı ve hala da bir gizil güç olarak bu toprakların üzerinde dolaşıyor. Bu beklentimiz eylül başından itibaren sanki bir zorunluluğa dönüşür gibi oldu. Ve giderek AKP’yle simgeleşen “Mafya-Gladyo-Tarikat rejimini sonbaharda halk hareketine dayanarak demokratik yollardan devirme” isteğimiz daha da coşkulu hale geldi. Gençlerin coşkularını anlatmaya bile gerek görmüyoruz. “Üniversiteler açılacak, yaz tatiline giden halkımız okulların açılmasıyla birlikte şehirlere dönecek ve bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturacak…” Bu nedenle heyecan duyduk ve halen de duymaktayız. Ama biraz duralım, sakin olalım. Çünkü; Halk hareketi, beklentilere göre kendine yol çizmiyor. Halk hareketi kendi doğal yolundan gelişmeyi veya serpilmeyi tercih ediyor. Halk hareketi, kaynağı olan
Resim
“Ve kavga bittiği zaman  ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman. Kavgadan önce Kartal’da bahçıvandı, kavgadan sonra Kartal’da bahçıvan…” Nazım Hikmet İlerde Türkiye’nin bugünlerini yazacak olanlar, 31 Mayıs 2013 tarihine özel bir önem verecekler. Çünkü Türk Milletinin farkına yeni varmaya başladığımız özelliklerini izliyoruz ve bununla gurur duyuyoruz. Kitle mücadelesinin dibe vurmaya başladığı 70’li yılların sonundan itibaren 2007 Cumhuriyet eylemlerine kadar büyük çaplı kitlesel eylemler görmedik. Elbette Zonguldak madenci eylemleri ve Tekel işçi mücadelesi gibi önemli bazı işçi eylemlerini ayırarak bu satırları yazıyorum. 2007 ‘deki milyonlarca insanın katıldığı Cumhuriyet eylemleri, 19 Mayıs’ta 2012’de Tünel’de başlayan ve Dolmabahçe’de sonlanan TGB önderliğindeki gençlik eylemi, yine aynı eylemin 2013’teki daha büyük olanı, yüzbinlerin katıldığı 12 Aralık, 5 Nisan ve 5 Ağustos Silivri eylemleri, 2012’de ve 2013’te yüzbinlerce insanın katıldığı Tandoğan ve Sıhhiye’de gerç
Resim
Süreci özetleyelim. ABD: Git! Esad: Asla! Aslında tüm süreci özetleyecek ilk ve son sözcüklerdir bunlar. Şimdi biz şimdi aradaki geniş boşluğu dolduralım. ABD daha müdahale için gerekçelendirilen “kimyasal silah kullanımı” ortada yokken “Suriye’ye demokrasi “ getirme bahanesiyle Esad’a’a karşı elinin altındaki tüm güçleri kullanmaya başladı. Yanıtlanması gereken soru şudur  “ABD neden Suriye’ye demokrasi getirmeye çalışıyor?” Yanıt.:  “Ortadoğu halklarını çok seviyor!” Gülmeyiniz. Sıradan bir ABD vatandaşı buna içtenlikle inanıyor. ABD yurttaşına gore ikinci dünya savaşının başından beri ABD dünya halklarına demokrasi ve insan haklarını getiriyor. Önce Vietnam, Afganistan, Libya, Irak, ve eş zamanlı Romanya ve Yugoslavya… Demokrasinin ve insan haklarının bu bölgelere ulaşabilmesi için milyonlarca insanın ölmesi gerekti. Öldü. Olsun! Vietnam “ben insan hakkı falan istemiyorum”  dedi. O’nu yani ABD’yi bir güzel dövdü! Yugoslavya’da milyona yakın insan öldü