Kayıtlar

Mayıs, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mayınlar Neden Döşendi....

Resim
Karga Şahap' la Söyleşiler-9- "Mayın deyip geçmeyin!Ulus devletin temeliydi onlar döşendiği yıllarda.Bazı bilgiler vermeye çalışacağım" dedi Şahap dostum. "Dur Şahap, yarın önemli işlerim var, ciddi şeyler konuşmayalım, dinlenelim" dediysem de bir yandan da ilgimi çekti söyledikleri. "Kısa ise anlat!" dedim. Başladı anlatmaya: "Bak dostum, ulus dediğin şey, ulusal pazar yaratmakla oluşur. Eğer ulusal, yani milli bir pazarınız yoksa, ulus da yoktur!!!" "Anlamadım!!!" "Bu matematik gibidir;nettir. F eodal dönemin temeli ne biliyor musun? Toprak Mülkiyet Sistemi, Bey ve köylülüktür. Bu sistemin üyesi köylülük "tebaa" dır, feodal beyin üretim ilişkisi içinde tanımlanır ve feodal beye öncelikle bağlıdır; özgür bir yurttaş olarak devlete bağlı değildir" "Yani?" "Yanisi şu; devlete değil ama beye bağlı kişi özgür değildir ve iş gücünü serbestçe satamaz.Ya bağlı olduğu aşiretin reisinin toprağında çalı

Yabancılaşma ve Yazı

Resim
Yazı nedir, yazılan "şey" hangi amaçla yazılır ve bir yazı nasıl okunur? Aslında bu belirttiğim şeylerin bir tek tanımı yok ve yine "yazan" olarak ben başka bir amaçla yazıyor olacağım ve okuyan sizler ise kendi algılarınıza göre anlayacak yazılanları. Bir bakıma bu, "yazı eyleminin kendisinin" kaderidir de. Bizzat yazının kendisi duyguların tamamını kapsayamadığından ve sadece düşünce ve duyguların aktarıcısı olduğundan bir yanıyla eksik ve yabancılaşmanın da bir aracısıdır. Yani yazı sadece bir araçtır,eylemin kendisi değildir ve bu yanıyla eksiktir, özrü vardır. Zaten yazı, "söylenen sözcüklerin kayda geçirilmesi yöntemi ve bu esnada kullanılan semboller bütünü" olduğuna göre ve sözcükler kayda geçirilirken "semboller kullanılacağından, anlamlarından çok şey kaybederler. Bizim Anadolu'muz ise "yazının" anavatanıdır. Sümerler yazıyı MÖ'den önce 3500 yıl önce bulmuşlar ama hala biz yazmayı bilmiyoruz:-( Benim hayranlıkl

Kırk Altı Yıl Yazısı

Resim
Kırk beş yıl üçyüz altmışbeş gündür yaşarım ülkemde. Beni ben yapan her şeye, her etkiye teşekkür eder kalbim. Kırk beş yıl üçyüz altmışbeş gündür yaşarım ülkemde Yarın kırk altı yıl olacak, Hem de dolu dolu dolu! Herşeye teşekkür ederim her şeye Ama önce ve öncelikle eşsiz ülkeme... Kırk beş yıl üçyüz altmışbeş gündür yaşarım ülkemde. ***************** Ben, yeni yaşımı yarın Nazım Hikme'in bu eşsiz şiiriyle karşılayayacağım. "Aslında Herkes Kırk Yaşındadır" Ben de öyle..! KIRKINCI YILIMIZ Hepimiz kırk yıl önce doğduk, kırk yıl önce sabahleyin kırk yıl önce gün ışırken Bedreddin'in İznik Gölü'nde çamlı bellerinden birinde Köroğlu'nun ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolşevik Osman pusuya düşürürken Urfa yolunda seher vakti Fıransızı. Hepimiz kırk yaşındayız yirmisine basanımız da altmışını geçenimiz de atılıp ölenimiz de İstanbul'da Müdüriyet penceresinden. Bu kırkıncı yılımızda ne bir ormanız ne şose boyunda tek tük kavak ağacı bir tarlayız tohumu saç

İlle de.....

Resim
İlle de Serçe, Güvercin, Kumru, Tibili, Martı, Karga... Ama ille de karga! Yalnız martının balıkçıl olması nedeniyle rüzgara karşı bir duruşu vardır. İzlemeye doyamazsınız onu... Gözlerini hafif kısar ve tüylerinin arasına rüzgarı alarak sevişir. Ama dedim ya... İlle de karga... Çünkü karga "ceviz kırıcıdır"... Zekasını da işte bu cevize borçludur. Fakat bir de bir karabatak vardır. Yüzücü, uçucu,avcı bir kuştur karabatak... Çengelköy'de Tarihi Çınaraltı Kahvesi'nde kahvaltı yapanlar bilirler. Çıkar sallanan bir dubanın üzerine, açar kanatlarını güneşe doğru, iki ayağının üzerinde bir insan duruşu vererek saatlerce güneşlenir. Sanırsınız ki bir hamağın üzerinde şekerleme yapmaktadır! Sonra aniden dalar boğaza, belki bir gümüş balığının veya sardalyanın ardından... Ama ille de kargadır benim gözdem ve martı takip eder onu benim fikrimde. Karga ya da martı, karabatak yada serçe, güvercin ya da kumru farketmez aslında. Size özgürlük getiren kuşlarınız bol olsun dostları

Aaaaaah Kardelenler aaaaahhhh!

Resim
Türkan Saylan'ın veda törenine gittim. Bekledim Teşviki'ye Camii'nin girişinde bir saat kadar onun gelmesini. Onu karşılayan "ordunun" içindeydim. Hayatım boyunca bir çok törene, mitinge ve yürüyüşe katıldım ben. Daha 16 yaşında "Amerikan "U2 Uçaklarına ve Rusya'ya teslimiyete Hayır" yürüyüşüne katıldım. Tarsus'tan Mersin'e tam 30 km yürüdüm. 1 Mayıs miting ve yürüyüşleri, öldürülen arkadaşlarımın törenleri, üniversitede öğrenci derneğinin başkanıyken düzenlediğimiz yürüyüşler ve elbette 2006 yılındaki İstanbul'da düzenlenen Çağlayan'daki Cumhuriyet mitingi... Ben gençlik dönemlerimden farklı olarak, son derece kararlı, sakin ve vakur katılımcılar görüyorum bu toplantı ve gösterilerde. Gençlik dönemimdeki mitinglerden en önemli ayrım işte budur, Üstelik heyecan ve adanmışlık hiç eksik değil. Üstelik pırıl pırıl genç kızlar, yaşlılar, orta yaşlılar, çocuklar var artık mitinglerde annelerinin ellerinden tutan. Bugün " Musta

Mavi Gözlü Dev Anadolu'ya Çıktı!

Resim
"Mavi Gözlü Dev" Samsun'a çıktı 19 Mayıs 1919'da... Vatan, bayrak ve namusumuz,vatan, bayrak ve bebelerimiz, annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve bizler için! Şimdi artık sadece Samsun'a çıkma zamanı değildir ... Şimdi 81 şehrimize çıkma vaktidir. Bizi parçalamak isteyenlere inat... Bizi birbirimize kırdırmaya çalışanların gözlerine hınçla bakıp bağırarak: "Türk Kürt kardeştir, Türk Kürt Kardeştir, Türk Kürt Kardeştir!" Aynı kandan ve kutsal Anadolu annemizin memelerinden besleniyoruz biz! Dicle ve Fırat gibi kardeşçe akıp "Şattül Arap" nehrini oluşturur gibi tek bir ulusuz biz! Yeniden Samsun'a çıkma vakti değil, bugün seksen bir şehre birlikte çıkmanın vaktidir. Hadi, hadi, hadi... Anadolu'ya çıkmanın zamanıdır şimdi! Ne duruyoruz hala!

Karga Şahap'la Söyleşiler-8-

Resim
TANDOĞAN MİTİNGİ Uyandığımda Oğlum Mehmet, "Baba, sohbet ettiğin Karga varya, hani Şahap o geldi sabah erkenden" dedi... Cama tık-tık gagasıyla vurmuş ve "Mehmet'ciğim Kubilay nerede?" diye sormuş. "Uyuyor " demiş Mehmet ve uyuyor cevabını duyunca sinirlenip gitmiş. Daha sonra akşama doğru geldi yeniden, bir hayli yorgun ve üzgündü. "Neredeydin Şahap? Sabah gelmişsin ve benim uyuduğumu öğrenince sinirlenip gitmişsin" dedim. "Amaaan siz zaten hep uyuyorsunuz, lafa gelince mangada kül bırakmıyorsunuz ama iş eyleme gelince donmuş gibisiniz, uyuşuksunuz, ölüsünüz, beş para etmezsiniz" "Ne oldu Şahap, neden bu kadar hakaret ediyorsun anlamadım!" "Bir de bana soruyorsun Kubilay...Neden bugün Ankara Tandoğan'da değildin, neden gitmedin, hani örgütlü olacaktınız, hani birlikte olunca karanlığı yırtıp aydınlığa çıkacaktınız... Mangalda kül bırakmıyorsun ama iş başa düşünce yatağında uyuyorsun!" Mazeretlerim vardı

Karga Şahap' la Söyleşiler-7-

Resim
" Şahapların Geleceği Neye Bağlı? "Neredesin abim günlerdir?" dedi Şahap bana... "Ne oldu, ne oldu diye sordum?" onun sorusuna karşılık. "Hiiiiiiç !" "O zaman bu telaşın ne?" "Altı yedi aydır akşam üstleri muhabbet yapıyorduk, özledim seni" "Hayat bu Karga dostum, içine girmem lazımdı, zorunluluk bu!" "İyi ama dostlarını unutma bir haber ver, üzme beni..." "Üzer miyim seni ve dostlarımı hiç! Sen de yoktun ortalıkta ama ulaşamadım sana.." Konuştuk sonra ordan buradan, vakit çok geçti ama içtik birer kadeh... Bolca sigara içti Şahap, belli ki bir derdi vardı; kırgındı gözleri, anlayamadım önce... Sonra dedi ki bana "bilirsin her yıl gelirdim şu çamın tepesindeki yuvamızı onarırdım ve Nisan ve Mayıs'ta toplam iki ay geçirirdik." "Evet ama yapmadın ki bu yıl, bir ara hatununla uğraşıyordun ama..." derken ben, sözü ağzıma tıkadı. "Evet, hem de 5 kez yuvamızı düzelltik, yağmur

Hadi Bakalım/ What is Next..!

Hadi bakalım hayat..! Yine üzerime geleceksin tüm çirkinliklerinle... Yine üzerime geleceksin erken doğmuş, hilkat garibelerinle... Kalbimi ve vicdanımı kullanmaya çalışacaksın, biliyorum... Çirkinliklerini benim vicdanımla örtmeye çalışacaksın; bunu da biliyorum... Kalbim de, aklım da, vicdanım da direnecek senin oyunlarına ve kendini bilmezliklerine. Doğrularımla beraber karşında dimdik olacağım. Bilesin bunları ha! Bilesin bu kez, " sen 'senin' için sürprizlere hazır ol! " Hadi bakalım hodri meydan! What is next..!

"Hayatta Ben En Çok Annemi mi Sevdim?

Resim
"Hayatta ben en çok annemi sevdim" dersem yalan söylerim. Zaten desem ki anneme, "ben seni çocuklarımdan daha fazla seviyorum" diye, kızar bana. Anne baba olmanın kanunudur bu; sen çocuklarını seversin ama onlar da kendi çocuklarını. Bir nevi "sevgi" devir teslimidir bu! Ama çocuk ve anne sevgisi birbiriyle karşılaştırılamaz; ikisinin de karşılığı yoktur. Karşılıksız seversiniz onları... Ben annemi ve çocuklarımı karşılıksız sevdim. Ama ben en çok çocuklarımı karşılıksız sevdim. Çünkü ilahi sevgi çocuk sevgisidir, ben buna inanırım. Çocuklarınızı severken hesap yapamazsınız! Ama ben annemi severken de hesap yapamam! Annem, annesiz büyümüştür. Klasik üvey anne hikayesi onun için de geçerlidir. Bu nedenledir ki, onun hiç bilmediği anne sevgisini ve onun yoksunluğunu, çocukları olarak karşılamamız gerektiğini düşünmüşümdür Ben, "annesiz" bir anneye sahip oldum... Çünkü annemin anası yoktu..! Allah'ım bir insanın yaşamında ne büyük bir boşlu

Karga Şahap' la Söyleşiler-6-

Resim
6 Çocuk, 16 Kadın, 22 Erkek! "Yok yok!" diye söylenerek daldı benim balkona Şahap! "Siz insanları anlamakta zorlanıyorum abi" "Ne oldu Şahap?" "Daha ne olsun, Mardin'den arkadaşlarım geldi bu sabah ve o güzelim insanlar bir düğünde tavuk gibi boğazlanmışlar;tam 44 kişi" "Biliyorum" dedim. Başımı utançla yere eğdim. Uzun süre sessizce balkondaki karolara baktık; sayar gibi sessizce uzun uzun..! "Peki sence nedeni ne olabilir?" diye sordum. Katliamın akla dayanan bir nedeni olamaz" dedi bana. "Cehalet ve eğitimsizlik olamaz mı?" dedim. "Biz hiç okula gitmedik, okuma yazma zaten bizde yok ama anne ve babamızdan 'karga olmayı' öğrendik.Karga olmak, merhametli olmaktır" dedi. "Demek ki onlara insan olmak öğretilmemiş" dedim cevap olarak ve ekledim. "Bak Şahap'cım, İnsanlar Alemi'nde işler, Kargalar Alemi'nde olduğu gibi yürümez. Ben bu olayların nedenini feodal b

Kangal Hikayeleri-2-

Resim
KIRMIZI'NIN DURDU... Kırmızı'nın Durdu bir çobandır. Çok seçkin bir Kangal Köpeği vardır ama bu Kangal kendi cinsinin yapmaması gereken bir şey yapmaktadır. Koyunların kuyruklarını yer. Yanlış duymadınız, yağ deposu olan kuyruklarını. Amacı onları öldürmek değildir ama kuyruklarını yitiren hayvanlar kan kaybından ölürler. Bu köpek bir kaç kez dayak yer " Kırmızı'nın Durdu' sundan." Uyarır köpeğini " Kırmızı'nın Durdu." Uyarır ama hayvan kendisini frenleyemez. Ne de olsa bir yanı vahşi hayata aittir. Bilir misiniz? Anadolu'da kendi sürüsüne saldıran Çoban Köpeği öldürülür. "Kırmızı'nın Durdu'da" öyle yapar. Ama canından çok sevdiği köpeğinin " boğazını keserek" öldürür. Direnmez köpek... Sahibine " güvenir" çünkü. Köpekler sahipleri için ölür! Benim duygularını anlamaya çalıştığım bu güzelim Kangal yere yatar, oyun sanır bunu; "boynunu uzatır ve ölür ." Ama son bir çaba ile "fırlar

Kangal Hikayeleri-1-

Resim
Akıllı ama Korkak Kangal! Benim için insan dışında en muhteşem canlı ne diye sorarsanız eğer, ben duraksamadan Kangal Köpeği derim. Sadece "Köpek" demem haaa! Kangal Köpeği derim! Onun estetik olarak olaganüstü güzelliği, iriliği ve heybetli görünüşünün yanında, sıcacık babacan ve tam bir Anadolulu olması ve zekası beni kendine çeker. Yanlış anlaşılmasın ben her canlının doğada gerekli ve önemli bir rolü olduğunu düşünürüm ama ben Kangal'ı ayrı bir severim. Mesela dünyaya insan olmak dışında bir kez daha gelme şansım olsa, Kangal olarak gelmeyi dilerim. Sizlere bugünden başlayarak, önümüzdeki günlerde ardı ardına bir kaç gerçek Kangal Hikayesi paylaşacağım. Tüm bu olaylar biri hariç Sivas'ın Kangal ve Divriği ilçelerinin köylerinde geçiyor. Bu anlatacağım hikaye hem köylü zekası ve onun ince espri anlayışına güzel bir örnek hem de söz konusu Akbaş'ın zekası ve üzgünüm ama sadece anlatacağım bu kangal temsilcisinin korkaklığına da. Bilirsiniz Kangal korkusuzdur am

Mülkiyetin Değersizleştirilmesi

Mülkiyetin tanimi bir esya sahibine o esyayi kullanma, esyadan yararlanma ve tasarruf etme yetkilerini veren haktir. Kavram olarak dusundugumuzde ise, mulkiyetin, insanligin "burasi artik benim" demesiyle basladigina inanabiliriz . Mulkiyetin "el" değiştirmesi ise sistemin akışını belirlemektedir. Örneğin "paranın" kullanımından önce ürünler, ürünlerle el değiştirirdi. Buna "trampa" usulü denirdi. Bir kilo elmayı, 1,5 kilo çilekle değiştirmek gibi. Aslında mülkiyetin şimdiki değeri , onun "değersiz" olduğu zamanlardan geliyor. Yani mülkiyet herkesin ortak kullanımındayken "en değersiz" halindeymiş! Neden peki? Çünkü herkesin sahip olduğu "şey", en değersiz şeydir sisteme göre ve herşey alınıp satıldığında değerlenir! Ne tuhaf değil mi? Aslında herkesin olan "şey" en değerli "şey" değil midir? Hep düşünmüşümdür "maddeye atfedilen değer nereden gelir" diye. Maddeye atfedilen &q

Portreler/ Bir Kurtuluş Savaşı Gazisi

Mehmet Özer... Mehmet Özer bir Kurtuluş Savaşı gazisidir ve benim tanıdığım en "müstesna" insan olan kayınpederimin babasıdır... Ben hiç görmedim onu, eşim Nesrin'le tanışmamdan yıllar önce göçüp gittiğinden... Konya'nın Hadim ilçesindeki, Koca Ahmadlar Sülalesi'nin en iri yarı, en heybetli temsilcilerinden biri. Sarışın, uzun , bir hayli yapılı ve çakır yeşil gözlü, kızıl saçlı bir adam. Yörüklere özgü temel karekteristiklerin hepsini taşırmış aynı zamanda. Daha henüz 16 yaşındayken katılır Mustafa Kemal'in Ordusu'na ve "Kemal'in" askeri olur. Ardından yaşı da küçük olduğundan , "Kemal'in Askerleri" alırlar "Onu", 30 Ağustos Büyük Taarruzu'nda, düşmanı kovalayan birlikleri takip eden, artçı kuvvetlerin arasına koyarlar. Konya Ovası'nın Doğu'sundan, İzmir'e kadar on gün boyunca koşarak ve savaşarak takip ederler düşmanı. İzmir'i alan askerlerin içindedir Mehmet Özer . Mustafa Kemal'i görür