Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BALKONCUK

20 Derece, 37 dakika, 33,07 saniye Kuzey ve 87 Derece, 04 dakika, 02,76 saniye Batı... Ve burada bir balkon var ama ne balkon ha! Demir korkuluklarından denizin veya dağ manzarasının görülemediği ve sadece karşısında çip çirkin, sap sarı bir binanın göründüğü mini minnacık bi şey bu balkon! Dışarıdan bakıldığında "zevksiz" Fransız tadındadır kendisi... Aslında balkon olarak yapmayacaklarmış da utanmışlarda yapmışlar gibi. Yok yok en iyisi biz buna "balkoncuk" diyelim. Yani tek odalı evin dışarıya doğru uzanmış çıkıntısı gibi bir şey. Sanırım demirleri beyaza boyalı, topu topu bir buçuk metrakarelik tabanı işte fayans gibi bir şeyle kaplı, çirkin mi çirkin, balkon olmaya öykünen zavallı bir şey işte! Hani kendini büyük göstermek için şiştikçe şişen ve sonunda patlayan kurbağa misali... Artık mimarın zevksizliğinden mi, paranın azlığından mı bu halde yapılmış bunu bilemeyeceğiz. Kiralayan sahibi de bilmiyor zaten! Aslında ben, 20 Derece, 37 dakika, 33,07 saniy

MAHKEME

Madam Curie, Yılmaz Güney, Semahat Teyzem, Babam, Adile Naşit Seher Ablam, Emine Teyzem, Ömer Kavur Derviş Dayım, Seher Halam, Necmettin Dayım, Yusuf Hayaloğlu, Sonra; Esin Engin, Şükran Ay Işık Soner, Kaan Güner, Melih Kibar, . Sonra; Kazım Koyuncu,  Esin Afşar Ruhi Su, Hepsini aldı götürdü..! Hepsi de namuslarıyla yaşadı ve öldü.. Hugo Chavez ' de ise şansını deniyor. Abim Genç Osman ' dan ise gerekli cevabı layığıyla aldı bu yıl! Şimdi de RTE' nin canına kast etmiş, öyle diyorlar en azından. Olur mu öyle Kanser Efendi! Bu kadar kolay mı sandın sen böyle işleri..! Bu kez vermeyiz sana böylesine  kıymetli bir şahsiyeti. Çünkü, bu millet, vatana kast edenlere başka türlü sonları reva görüyor. Yani senin anlayacağın"İstiklal Mahkemeleri" gibi kurumların işi bu! Hani Bülent Arınç Efendi hesaplaşmak istiyor ya onunla!  İşte böylesine kurumların işidir böyle şahsiyetlerle hesaplaşmak. Senin değil! Türkiye bir gün elbet İk

MEZARLIK AĞAÇLARI

Üzüntüler yaşarız. Geçer hepsi. Aslında geçen sadece ilk anın şiddetli acısıdır, üzüntünün aslı ise kalır. Aynı, bir nehrin taşıdığı millerin denizlerin ağzında birikmesi gibi.. Yaşamın kendisi durmaksızın akan ve  sayısız kaynaklarla beslenen bir nehir değil midir zaten? İşte bu kaynaklardan bazıları "mutluluk mili" taşırken, çoğunluğu ise "üzüntü mili" taşırlar. Sadece hangisinin, sizi hangi anınınızda ziyaret edeceğini bilemezsiniz. Ama bildiğiniz bir şey varsa,  kesinlikle bir gün "üzüntü ya da sevinç" tarafından ziyaret edileceğinizdir. Rastgele bir ziyaretçiniz olacaktır. Aslında yaşamlarımız "rastgel"e değildir, beğenilerimiz, mutluluklarımız hep önceden belirlenmiş ve zihnimizde şekillendirilmiştir. Üzüntü, sevinç, acı, keder, mutluluk ... Bir sarmalı oluşturan elemanlar gibidirler; iç-içe, birbirinden kopamayan. Tutkalı insan yapısı olamayacak kadar sağlam ve  sevinçleri  ise o kadar uzaktır insana. Birey, kendi

Van, Soğuk, Karakol, Padişah ve Ben..!

Dün gece Beşiktaş Emniyet İlçe Merkezindeydim. Bir arkadaşım trafikte tartıştığı biriyle yumruklaşmışlar. İstanbul trafiğinin derdini çekmek zordur. Sinir, dengesizlik, patırtı ve gürültüye yol açıyor. Karşılıklı davacı olunca da işlemler uzadıkça uzadı.   Önce hastaneye götürüldüler. Darp var mı yok mu diye..   Saatler geç...ti gelene kadar. Hava soğuk. Gece vakti sıcak bir çay içip, ısınacak kapalı bir yer yok. Mecburen Emniyet önünde can sıkıntısı ve ısınmak için volta atıp duruyorum. Arkadaşıma da kızıyorum, için için. 'Halk içindeki çelişmeleri' şiddete başvurmadan çözemedin" diye.   Van'da soğukta, çadırlarda yaşayanlar aklıma düşüyor. Nasıl yaşarlar böyle soğuk da? Can dayanır mı? Nöbet tutan polise yaklaşıyorum. Hava soğuk ."İçeride bekleyebilir miyim?" diye. Soğuğu billiyor. "İçeride oturun" diyor.   İçeriye adımımı atıyorum,ısınmak ve oturmak için. Emekliliği çoktan gelmiş, sıcacık ortamda ince kazağı ile duran polise merhaba

Namus Çadırı

Resim
9 Eylül' den bu yana bir "namus çadırı" var. Bakıyorum gazetelere ama yok! 9 Eylül' den bu yana bir "direnme çadırı" var. "Haberleri Genel Yayın Müdürleri , makaleleri ise köşelerinin sahibi "yazarlar" yönetir. Bu nedenle madem haber sayfalarında yok Silivri Çadırı, kesinlikle köşe yazılarında vardır" diyor ve bakıyorum köşe yazılarına ama yine yok! Bir kaç mamuslu yazar dışında, yazan yok, yok, yok! 9 Eylül' den bu yana 12 Eylül Çocuklarının baskılarına karşı dikilmiş bir "vatan çadırıdır" bu. Ne sendikacı ziyaret ediyor, ne siyasi parti merkezlerinin temsilcileri ... Yok sayılıyor, görünmez kılınıyor, ezilmeye çalışılıyor.. Çünkü Amerika adına Türk askerine kurşun sıkan vatan satıcı hainlerin "taziye çadırı" değil bu çadır. Bu çadır, Ramazan ayında madden yoksul halkımızı manen de yoksul hale getirmeye çalışan dilenci çadırı değil ki,  beyler ve hanımefendi "aydınlarımız" tarafından gör

Gölge…

Hep düşünmüşümdür “gölgeler mi sahiplerinin uzantılarıdır, yoksa sahipleri mi gölgelerinin?” Şimdi diyeceksiniz ki “ amaaan sende, böyle bir soru olur mu hiç?” Olur! Çünkü , bir soru sorulduysa mutlaka bu soruya dayanak olan bir şeyler de vardır, değil mi? Düşünüyorum uzun bir süredir gölgeleriyle sahiplerini.. Mecazi anlamda da, “benzeştirmenin de” sınırlarını bir hayli zorlayarak üstelik. Ve bazen “mecaz ve suret”, “aslının” yerine geçer. Ama asla “asıl, suretinin” yerine geçemez, zaten “suretin” gücü de işte buradadır! Yeryüzünde gölgeler uzadığında, bunun nedeni, gölgenin kaynaklandığı nesnenin boyunun uzamasından değildir. Ya da boyu kısaldığında gölgenin, yine neden, nesnenin kendisi değildir. Nasıl ışığın nesne üzerine düşerkenki (yeryüzüne göre) açısı arttığında, nesnenin boyu kısalıyor veya aynı açı azaldığında boyu uzuyorsa, bunun nedeni “nesneyle” ilgili değildir. Gölgelerin boyutlarındaki ve rengindeki değişim, nesnenin ışığın altında “başkalaştığından

Yurtseverliğin Turnusol Kağıdı

Komutanlar istifa etti. Bu istifalar ciddi bir gecikmenin sonrasında olsa da, Türk Ordusu' nun kendisine dayatılan tüm onursuzluklara başkaldırmaya başladığı an olarak görmeliyiz. Geçen iki genelkurmay döneminde, hükümetle genelkurmay arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, ordu yönetimi kamuoyu önünde hep "tepkisiz"  olarak görünüyordu. Dün yaşanılanlar, bu onursuz gidişe "dur" noktasının dendiğini gösteriyor. Elbette hükümet de bunu gördü ve kendileri için "özel" bir "komutan" olan Özel Paşa ile bu istifalara cevap verdiği görünüyor. Tayyip Erdoğan' ı ve Abdullah Gül' ü iki sayfalık, dokuz  maddelik sözleşmeyle ve BOP Eşbaşkanlığıyla kendine bağlayan ABD, bu karşı devrimci yönetimin ardındaki en büyük silahlı güçtür. Peki bundan sonra ne olacak ve biz yurtseverler ne yapacağız? Bu sorunun yanıtını bugünden görmek olası görünmese de, bu karşı devrimci gidişin sınırlarını çizecek ve Türkiye Hattı' nın dışına atacak olan yurt

Gerici "Türk" Milliyetçiliği ve İlerici Türk Yurtseverliği

Gerici "Türk" Milliyetçiliği ve İlerici Türk Yurtseverliği 17 Temmuz 2011’ de yıllık iznimi yarıda keserek İzmir’ de PKK tarafından şehit edilen on üç Mehmet’ in anma gününe katıldım. Sanırım ardında hiçbir örgüt olmadan sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla belki de ilk kez Türkiye’ nin en az elli  ilinde insanlar  ortak bir amaç uğruna bir araya geldiler. Bilindik hiçbir parti ya da örgüte ait bayrak yoktu, flama yoktu ama yurtsever yaratıcılığa özgü pek çok slogan ve pankartı katılanlar görmüşlerdir. Ama ırkçı milliyetçilikte vardı elbette. Alenen bir Kürt düşmanlığı olmasa da, sloganların satır aralarında veya “Türküz Türkçüyüz Atatürkçüyüz” gibi Mustafa Kemal’ den daha çok ırkçı milliyetçiliği ön plana çıkaran küçük faşist grupların sloganları zaman zaman çok yandaş bulabildi. Türkiye’ de son yirmi yıldır, ABD destekli  PKK katliamlarına karşı ülkemizde ırkçı Türk milliyetçiliği yükseliştedir ve tüm merkez yöneticilerinin  seks kasetlerine rağmen muhafazakar karakter

”Helianthus annuus” için bir Deneme!

Resim
Tanıdınız mı, yandaki gördüğünüz tasarımın neyin sembolü olduğunu? Bilemezsiniz hemen, zordur ayrımına varmak. O tasarım ’Helianthus annuus’ a aittir. Hem de Asteraceae familyasından. Yani Türkçe ifade edecek olursam, papatyagillerden bir çiçek işte! Ama ne çiçek! Kimi o çiçeğin güzelliğine vurgundur, Kimi ise ekonomik değerini görürür sadece, kördürler yani.. Kimi uzaktan başı dönerek izlemeye çalışır onu ! Kimi ise içine girip eriyerek.... Henüz tersi kanıtlanmadı yukarıda yazdığım son iki cümlenin... Yani ”cem’ an doğrudur!”. Hani ”cem’ an yekün” derler ya, öyle işte! Hatta çok ünlü bir şairimiz ”cenaze törenimde sadece bu çiçek olsun” demiştir. Ve sevenleri Can Yücel’ in töreninde bu çiçekleri hazır etmeyi unutmamışlardır. Yani , Can Yücel’ de Can Yücel olarak beklemiş ve bu çiçekler açmadan ölmemiştir işte. Ne büyük bir aşk değil mi, üstelik  bir çiçek ve bir adam arasında yaşanmıştır! Sonsuz bir yolculuğun uğurlanışı için ise benzersiz bir seçimdir ’Heliant

Ulus Devletlerinden Şirket Devletlerine Doğru..!

İnsan en çok yurtdışına çıkınca farkediyor. "Küreselleşme" sanırım en çok bakmasını bilen  "gezginler" tarafından daha kolay algılanıyor, izleniyor. *** Gercekten de "Yabancılık" çekmiyorsunuz artik... Bundan yirmi-yirmibeş yıl önce dünyanın her yerinde tek tanıdık markalar hamburger markalarıyken, bugün ülkemizde elinizde tuttuğunuz tüm teknolojik ürünler, içecekler, içkiler her ülkede aynı adlarla pazarlanıyor. Köşedeki bakkalınızdan aldığınız ne ise komşu  veya okyanus ötesi ülkelerin bakkalından da aynini alabilirsiniz. Küreselleşme ile amaçlanan, "sermayenin, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı"  na dünyada çoktan ulaşilmış bile. ABD' de, Meksika' da, Kanada' da, tüm Avrupa ve Uzakdogu ülkelerinde de hep aynı markalar, hep aynı ürünler. Üstelik aynı anda kullanıma sunuluyorlar. İnternetle amaçlanan bireylerin özgürlüğü değildir. Elbette insanlığın yararına da da işlev görüyor ama  asıl amaç internetin uluslararası şir

Görünüş İlk Sözü İçerik Son Sözü Söyler!

İlk imaj... Bir araştırmaya göre karşımızdaki insanda yarattığımız ilk imaj bir kaç saniye içinde gerçekleşiyor. Ve bizler iletişim kurduğumuz bireyler üzerinde imaj oluşturuken; sırasıyla önce "nasıl göründüğümüz", sonra "nasıl söylediğimiz" ve sonunda ise "ne söylediğimiz" önemli ama bu üç olgunun yüzdesel sıralaması korkunç... Aklıyla hareket eden insanlara bu üç olguyu sorsak derler ki, "elbette ne söylediğimiz" çok önemlidir. Ama değil işte. Ne söylediğimizin oranı sadece %7 iken, nasıl söylediğimiz % 35 ve nasıl göründüğümüz ise %58 oranında ilk karşılaşmada insanları etkiliyor. Nasreddin Hoca' nın dediği gibi "Kürk" çok belirleyici oluyor. Hem birkaç yüz yıl önce, hem de yaşadığımız şu anda.. Aslında temiz ve düzgün görünüm ister istemez bizde olumlu izlenim yaratıyor, güven duyuyorsunuz karşınızdakine. Annem derdi ki "küfür bile etsen tatlı dille edeceksin" ki karşıdakinde olumlu bir izlenim yaratabi

Gördüğünüz O Çocuk, O Çocuk Değildir!

Anımsayalım 23 Nisan 1920’ yi… Çürüyen ve ahlaksızlaşmış, milli karakterini yitirmiş aşağılık bir yönetime karşı, onurunu korumak üzere yola çıkmış ve bir öncü etrafında kenetlenmiş bir milletin direnişini temsil eden, yüzyılın en büyük , en etkili siyasi organının kuruluşudur. Boş verin resmi tarihi… Boş verin 1950’ lerden bu yana içi boşaltılmış devlet törenlerini… Bunların bize vereceği hiçbir şey yok,! Bu törenler bir şey vermediği gibi, bu törenler yoluyla , bu en büyük anti emperyalist halk hareketinin sistemli bir şekilde ruhunu öldürdüler. Ancak 1950’ lerden bu yana Nato’ cu yönetimler ne kadar unutturmaya çalışsa da, unutturamadığı en büyük devrimci tarihtir 23 Nisan 1920. Türkiye halkı, son 10 yıldır yaşamını borçlu olduğu devrimci tarihini yeniden keşfetmeye başladı. Her tünelin sonunda nasıl ışık varsa, her çıkmaz sokak da kendi ışığını içinde barındırır. Türkiye varlık ve yokluk sorunu içinde emperyalizmle kanlı bir boğazlaşmaya doğru hızla yol alırken, elbette

KURBAĞALAŞMANIN NERESİ KÖTÜ?

Her baharda biriken yağmur suları içinde larvalarından çıkan minicik tek kuyruklu canlıları seyrederdim. Bizim oyuncaklarımızdı bu tek kuyruklu bebecikler. Serçe parmağı tırnağı büyüklüğünde ve devasa sperm boyutlarında yemyeşildiler.. . Kurbağa bebeleri yani. Kurbağalar, memeliler sınıfından değildir. Yumurtadan ürerler. Eğer bilimsel açıdan uygunsa "yumurtalılar" dan diyebiliriz. Komik olduysa bu tanımlama açıklayayım; Memelilere, "memeliler" diyoruz da, neden onlara "yumurtalılar" demeyelim, değil mi ya! Aslında doğada her " yumurtalı" yı ebeveynleri büyütür. Kurbağalar hariç! Mesela kuşları anaları besler, babaları taşır kurtçuk filan.. O devasa büyüklükteki timsah, acımasız dişleri arasına alır yavrularını şefkatle ama, kurbağaları büyütecek bir ana babası yoktur işte. Karıncaların bile vardır; hatta komünal bir şekilde yaşarlar tıpkı arılar gibi ama... Ama, kurbağalar yumurtadan çıktıkları anda hem öksüz hem yetimdirler! Onla

Türkiye' yi Gençleştirme Yürüyüşü!

Resim
  Türkiye Gençlik Birliği' nin Büyük Yürüyüşü- 12 Mart 2011   TGY, Yani Türkiye' yi Gençleştirme Yürüyüşü. TGB, Yani Türkiye Gençlik Birliği adında hepimizin gurur duyması gereken, Sosyalist ve Kemalist gençlerin birlikte kurduğu ve tam beş yıldır bir bebek gibi büyüttükleri devrimci gençlik örgütü 12 Mart' ta İstanbul' da öyle muhteşem bir yürüyüş düzenlediler ki, İstikal Caddesi 12 Eylül 1980' den beri böylesine anti-emperyalist bir gençlik yürüyüşü görmedi. Ne demişlerdi faşist paşalar, "Devrimci gençliği bitirdik, artık ne yürüyebilirler, ne de başlarını kaldırabilirler! O zaman, yani 17 yıl 4 aylıkken de söylemiştim, şimdi 47 yıl 10 aylıkken de söylüyorum, hem de daha güçlü; "Nah bitirdiniz!"  Bugünden iddia ediyorum, Türkiye Gençlik Birliği şu anda varolan tüm kitle örgütlerinden daha da hızla büyürek Türkiye tarihinin en kitlesel en büyük, en disiplinli kitle örgütü olacak. Neden mi? Çünkü öylesine bir anti-emperyaliz

YİNE AYNI KAN, ATEŞ, ACI VE YİNE AYNI HÜZÜNLÜ ÇOCUK GÖZLERİ !

YİNE AYNI KAN, ATEŞ, ACI VE YİNE AYNI HÜZÜNLÜ ÇOCUK GÖZLERİ CIA gazeteleri, CIA raporlarına dayanarak yazdılar önce; "Saddam' ın kimyasal silah fabrikaları ve depoları var!" Ancak bir tek kutu bile kimyasal silah ve bir tek fabrika parçası bulunamadı. "Saddam' ın kıyamet topunun menzili İstanbul' u vuracak güçte, hatta 6. Filo' yu bile vurabilir!" diye yazdılar. Değil top veya mermisi, rampası bile bulunamadı savaştan sonra Irak' ta... Ama savaştan sonra da, savaş sırasında da bir çok çocuk gözü bulundu Irak' ta. Ve hala anasını memesini ve babasının sıcaklığını arayan. Fotoğrafik hafızam berbat olduğu halde, gözyaşları sümüğüne karışmış bir oğlan çocuğunun bakışları kazınmıştır içime... İnsanlığın vicdanından ne kadar da uzakta, yalnız ve kabullenmiştir çaresizliği. İnsanlığın gözlerinden uzak ve kapitalizmi olanca çıplaklığıyla anlatan! Çullanın haydutlar sürüsü çullanın üzerine koca Ortadoğu uygarlığının... Hatta Kuzey Afrik

Matematiğin Yutan Elemanı

Resim
Kuzey Afrika, Balkanlar ve Ortadoğu' ya yayılan halk hareketleri gösteriyor ki, nedeni ne olursa olsun veya "harekete geçireni " kim olursa olsun, halk hareketlerinin önünde hiçbir güç duramıyor. Yani halk hareketlerinin barajı yok! Kendi yatağında  tokumlanıyor, kendi çevresel koşullarını oluşturuyor, birikiyor ve sonuç olarak yatağına sığamayan ırmaklar ne yapıyorsa, toplumların potansiyel enerjisi kinetik eneryiye nasıl evriliyorsa, aynen halk hareketleri de büyük patlamalarla kendini çevreleyen çemberi zorluyor. Halk hareketlerinin başarısı, önderlik eden çelik çekirdeğin yani  partinin veya örgütün yeteneğiyle doğru orantılı olarak sonucu belirliyor. "Halk" aslında "yaratıcı" bir potansiyel enerji olarak, toplumları şekilllendirmeyi amaç edinen her gücün ana gündem konusudur. Renkli "devrimlere" kadar halk hep toplumsal muhalefetin harekete geçirmek için çalıştığı ana özneydi. ABD halk hareketlerinin kabına sığamayan enerjisini

Arap Dünyası' ndaki Halk Hareketleri Üzerine.

Resim
Sağdan soldan yazılanları okumaya çalışıyorum. Sol' dan "devrimdir"   diyeni görmedim. Sağdan ise bu bir "islam devrimidir" diyeni de görmedim . Ama biliyorum ki iki güç var ki bu konu üzerinde kafa yoran. Birisi ABD'dir, şaşkınlık içindedir ancak bu durumdan kendi çıkarları zedelenmeden bu süreci nasıl atlatacakları üzerine uzun mesailer yapıyorlar. Başkanları Obama' nın hergün yaptıkları açıklamaları bunun en büyük kanıtıdır. Bu duruma bir çözüm bulup bulamadıklarını süreç içinde göreceğiz. Diğer yandan bir grup "solcu", "bu ABD operasyonudur" diyor ama "ABD, her şeyin istediği gibi gittiği bir ülkede bunu neden yapsın? sorusu boşlukta duruyor. Bu tezi öne sürenler  "yüksek teknolojiyle her şeyi yapabileceğini düşündükleri ABD' nin" gücünü bir yandan da büyütmeye devam ediyorlar... Bir taraftan da "buradan sosyalizmin mi çıktığını gördük, ne oldu yani?" tarzıyla meseleye bakanlar var... So

Tahrir Meydanı' ndan Kalkan Şahan

Resim
Tunus. Lübnan. Ürdün... Mısır. Araplar 632' den beri inisiyatifi bu denli hiç almamış, yeni bir toplum düzeni için "Gayrı yeter!" dememişlerdi. Hazreti Muhammed' den bu yana, yeni bir düzen ve yaşam gereksinimiyle yola çıkıp dünyanın gündemini bu derece belirlememişlerdi. Açıkçası bu ayaklanma dünyayı, onu yorumlamaya çalışanları, "Yeni Dünya" düzencilerinin tamamını şaşırtmış görünüyor. Peki  siz Araplar' dan bu denli büyük bir hareketi bekliyor muydunuz? Ben açıkçası beklemiyordum. Hata yapmışım. Oysa her etkinin bir tepkisi de olacak, biz bunu nasıl göremeyiz? ABD' nin "Büyük Ortadoğu Projesi' yle" sınrlarını değiştirmeye çalıştığı ve  Türkiye, İran, Irak Suriye gibi 24 Ortadoğu ve Afrika ülkesinin içinde bulunduğu devletlerin halklarının bu uğursuz projeye bir yanıtı olmayacak mıydı? Olacaktı elbet, zaten  bu başkaldırının ilk işaret fişeği beş yıl önce bildiğiniz gibi Türkiye' den  atıldı... Anımsayalım; Tekel işçileri

Bahar Ayaklanması..!

Bu yıl dünyaya bahar erken geldi... Bakmayın siz Avrupa' nın, ABD' nin dondurucu soğuklarına... "Küreselleşme" denilen dayatmayı fokur fokur kaynatacak halk hareketinin ilk kıvılcımları Türkiye' nin etrafında görülmeye başladı... Tunus ve Aranavutluk' tan söz ediyorum. Benim bilebildiğim kadarıyla Tunus gibi, İran dışındaki bir müslüman ülkede, bu denli büyük bir halk hareketi ilk defa oluyor. Daha çok herşeyi kadere bağlayan ve otoriteye boyun eğen bir Arap devletinin yurttaşları ilk kez sahneye çıkıyor. Bu başlı başına büyük bir olaydır dünya için. Tunus' ta halk yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle iktidarı alaşağı etti ve durdurulamıyor. Burada yazıyorum; Dünya, Tunus gibi hiç beklenmedik bir ülkede sıcacık Anti-Kapitalist bir hareketle 2011 yılına ısınarak girdi. Bu büyük halk hareketinin aynısı, Arnavutluk gibi geçmişte devrim yapmış bir ülkede neredeyse eş zamanlı olarak başladı. Arnavutluk' ta da, Tunus'ta da halk denetlenemiyor

Gecenin Bu Saatinde

Resim
Dün gece yarısı bana gelen ve hayatım boyunca  aldığım nadir güzellikteki bir elektronik postayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Kardeşlik her zaman "kan bağı" ile oluşmaz. Bu nedenle,1995 yılında Arif' le tanıştığımdan beri artık altı değil yedi kardeşim var...   Sevgiler *** ****                                Abi Merhaba, Kizacaksin belki ama ben bir siseye yakin sarap ve bir de puromu ictim. Bu gece niyese bloglara girerken hep sorun yasadim ve sana oradan degil de buradan yazmak istedim. Son yazini okudum. Sonra senin izledigin bloglardan ` Dalgalari Asmak` diye bir bloga girdim ama dedim ya sorun var bu aksam yazilari dogru duzgun okuyamiyorum. Neyse! Dalgalari Asmak demis ki: "Ruhunuzu yuzunuze giyecek kadar cesur musunuz ?" Soru cok hosuma gitti.Yazinin devamini da okumayi cok isterdim. Guzel soru.... Ama guzel olan bir sey daha var: Bak bu saatte seni dusunen ve seninle birseyler paylasmak isteyen bir adam var. :) Bu cok guzel degil m