Görünüş İlk Sözü İçerik Son Sözü Söyler!

İlk imaj...
Bir araştırmaya göre karşımızdaki insanda yarattığımız ilk imaj bir kaç saniye içinde gerçekleşiyor.
Ve bizler iletişim kurduğumuz bireyler üzerinde imaj oluşturuken; sırasıyla önce "nasıl göründüğümüz", sonra "nasıl söylediğimiz" ve sonunda ise "ne söylediğimiz" önemli ama bu üç olgunun yüzdesel sıralaması korkunç...

Aklıyla hareket eden insanlara bu üç olguyu sorsak derler ki, "elbette ne söylediğimiz" çok önemlidir.
Ama değil işte.
Ne söylediğimizin oranı sadece %7 iken, nasıl söylediğimiz % 35 ve nasıl göründüğümüz ise %58 oranında ilk karşılaşmada insanları etkiliyor.
Nasreddin Hoca' nın dediği gibi "Kürk" çok belirleyici oluyor. Hem birkaç yüz yıl önce, hem de yaşadığımız şu anda..

Aslında temiz ve düzgün görünüm ister istemez bizde olumlu izlenim yaratıyor, güven duyuyorsunuz karşınızdakine.
Annem derdi ki "küfür bile etsen tatlı dille edeceksin" ki karşıdakinde olumlu bir izlenim yaratabilesin.
Örneğin bir köpeğe "tatlı tatlı küfür edin,o sizi anlamaz,  o sesinizdeki olumlu enerjiyi alır ve size tatlı tatlı kuyruk sallar.
Bir bebeğe de aynını yaptığınızda size gülümseyecektir.
Ses insan enerjisini ve ruh durumunu yansıtan en önemli araçtır ve sanıldığının aksine gözlerden daha etkilidir.

Aynı sözcüğü veya tümceyi bütün duygu durumlarıyla ayrı ayrı söyleyebilirsiniz.
Sözün anlamı kaybolurken, sesin taşıdığı duygular ön plana çıkar.

Bu nedenle sesin kontrolü önemlidir.

Rousse "Görünüş ilk sözü, içerik son sözü söyler" derken, aslında insanoğlunun en arkaik özelliğini uygarlıkla buluşturuyordu.

Evet, içerik son sözü söyler ama içeriğe ulaşmaya çabalıyor muyuz veya o uygarlığın bir parçası oluyor muyuz?
Deriden içeriye nüfus edip, derinlerdeki gerçek güzelliklerle buluşabiliyor muyuz?

Koskoca bir "Hayır" dır bu sorunun yanıtı.

Zaten p olan is içeriği  ne kadar cilalarsanız o kadar çekici görünüyor.

"Görünüşe göre" düşünenler, işte içeriğin önemini göremezler ve sistem de insanlar üzerindeki ağır denetimini kurabilmek için görünüşü ön plana çıkararak algıları yönetir.

Bugün  alınıp satılabilen herşey bu anlayışla ambalajlanıyorl.
Koca koca ambalajların içinde küçücük değersiz "şey" ler var.
Ve "küçücük şeyler" öyle bir algı yaratılarak pazarlanıyor ki "haydi be!" dedirtiyor bizlere...
Pazarlama biliminin işi gerçekten çok zor değil, çünkü görünüşü parlatmak nihayetinde bir cila ve fırçadır.

Ve ne fırça ne de cila bilin ki tükenmez..
Hep yeniden üretilirler çünkü sistemin devamlılığı işte insanlığın bu en geri ama güçlü özelliği üzerine kuruludur.
"Görünüşe göre düşünme" ve bu geriliği besleyerek güçlendirmek, sistemin insanlar üzerindeki en amansız silahı oluyor.
 
Bugün seçimlere bakınız DP-AP-DYP-AKP çizgisinde gerçekten değişen nedir?
Eskiden büyük burjuvazi dini dışlamıştı şimdi içselleştirdi.
Dünün Adnan Menderes'i, bugün Recep Tayyip' in izdüşümünde BOP Eşbaşkanı' dır...
Küresel sistemin gereksinimlerine göre tasarlanan bir ülke yönetiminden söz ediyoruz.

Cila farklı ama içerik aynıdır.
Cilalayan dün de ABD emperyalizmiydi bugün de aynı ABD' dir ama aynı zamanda cilanananlar da aynıdır.

Sadece sunumları farklı !

Bugün yeni bir seçim döneminin içindeyiz.

Tüm taraflar kaslarını germiş ve sonuca doğru kendilerini kilitlemiş görünüyorlar.
Ama aslında iki taraf çatışma halindedir.
Düzenin tüm aktörleri cilalıdır.
Kimi  "aile yardımı" ile cilalıdır, kimi de yeşil kart ve kömür kamyonlarıyla.
Kimi BOP Eşbaşkanıdır, kimi etnik temelde Kürtçü ve Türkçü politikalarla parlatılmıştır.
Ama hepsinin amacı yeni dünyanın tasarısının içindedir ve güzel ülkemizin bölünmesi ve ABD' ye kolay lokma olmasına hizmet etmektedirler.
İşte içerik budur:
Şimdi sorun, bu içeriği Türkiye' de görecek bir kaç yüzbin seçmene bu durumu anlatabilmek ve onların desteğini almaktır.
Bütün "oy bölme" tehditlerinin altında yatan neden işte bu bir kaç yüzbin seçmene ulaşmanın önüne geçme çabasıdır.
Bugün sistemin cilası ne yazık ki böyledir.

Ne dersiniz, bu cilayı kazıyıp altındaki çirkinliği gösterebilecek miyiz güzel halkımıza?

Sosyalistlerin halkın gereksinimlerine göre tasarlayacağı "devrimden sonrasını" anlatmayı başarabilecek miyiz?

Bu meclise 5-6 tane yurtseveri sokabilmek için "evet, içerik son sözü söyler ama güçlü söyler !" diyecek miyiz.

Benim yanıtım "Evettir!"


.













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

Sosyal Stiller