“Ve kavga bittiği zaman 
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman.
Kavgadan önce Kartal’da bahçıvandı,
kavgadan sonra Kartal’da bahçıvan…”
Nazım Hikmet
İlerde Türkiye’nin bugünlerini yazacak olanlar, 31 Mayıs 2013 tarihine özel bir önem verecekler. Çünkü Türk Milletinin farkına yeni varmaya başladığımız özelliklerini izliyoruz ve bununla gurur duyuyoruz.
Kitle mücadelesinin dibe vurmaya başladığı 70’li yılların sonundan itibaren 2007 Cumhuriyet eylemlerine kadar büyük çaplı kitlesel eylemler görmedik. Elbette Zonguldak madenci eylemleri ve Tekel işçi mücadelesi gibi önemli bazı işçi eylemlerini ayırarak bu satırları yazıyorum.

2007 ‘deki milyonlarca insanın katıldığı Cumhuriyet eylemleri, 19 Mayıs’ta 2012’de Tünel’de başlayan ve Dolmabahçe’de sonlanan TGB önderliğindeki gençlik eylemi, yine aynı eylemin 2013’teki daha büyük olanı, yüzbinlerin katıldığı 12 Aralık, 5 Nisan ve 5 Ağustos Silivri eylemleri, 2012’de ve 2013’te yüzbinlerce insanın katıldığı Tandoğan ve Sıhhiye’de gerçekleşen kitlesel devrimci eylemler ve Hatay’da defalarca gerçekleşen yüz akı ayaklanmalar Türkiye’de 10 yıldır iktidarda olan Mafya-Gladyo-Tarikat rejimine karşı mücadele açısından ülkemiz tarihinde özel yerlerini almışlardır..

Gezi Parkı’yla sembolleşen ve BDP-PKK’nın hakimi olduğu şehirler dışında neredeyse tüm ülkeye yayılan eylemler, yukarıda sayılan eylemlerin tarihsel sırayla en sonuncusu olanıdır ve daha öncülleriyle ciddi ortak talepleri vardır.PKK ve BDP’yi özellikle vurguluyoruz, önce eylemi “hükümet devrilir” korkusuyla desteklememiş, daha sonra önlenemediğini görünce Öcalan’ın talimatıyla “meydanı ulusalcılara bırakmamak ve hareketi bölmek için” Taksim’in göbeğine tüneme yolunu seçmişler ve tüm katılımcıların ortak sloganı olan “Hükümet İstifa” sloganına katılmamışlardır.
Ama konumuz bu değil elbette.
Konumuz sıradanlaşmanın, karaktersizleşmenin, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı fikirlerin ve/veya liberal fikirlerin lekesinin Türkiye halkının alnından temizlenmeye başlanmasıdır.

İzledim.
Sıradan insanlar bunlar; Şirketlerde herhangi bir masa başında çalışanlar, garsonlar, hizmet sektöründe olanlar, hatta üst düzey yöneticiler, öğrenciler, partilerinin emirlerini dinlemeyen ülkücü gençler, kendisini oradan buradan tanımlamayanlar, yaşlılar, her yaştan kadınlar, kapısının önüne tedavi edici sıvılar, sular, maskeler bırakan mahalle teyzelerimiz, polis saldırısından korumak için tanımadığı insanları gecenin yarısında evlerine alan amcalar, teyzeler “aman yavrum şu üzümleri ye, enerji verir hızlı koşarsın” diyerek gençlerin ağzına her türden yiyecek tıkıştıran anneler…

Kısacası "önderleşen sıradanların tarih yaptığı günler" yaşıyoruz.
Devlet raporlarına göre "sadece İstanbul’da 7,5 Milyon insan” 22 gün süren eylemler boyunca ülkelerinin tam bağımsız ve daha özgür yaşaması için ayağa kalktılar. Mustafa Kemal Atatürk ve Türk bayrağı temelinde birleştiler. Bu son cümleme itirazlar gelebilir ama itirazcılar kabul etmelidirler; gördükleri o bayrak denizlerini hafızlarına geri getirmeliler.

Özellikle İstanbul’daki eylemlerde yer alan ama bu iki sembol etrafında kendini tanımlamayan gösterici sayısı bir kaç bini geçmeyecektir. Bu sembolleri reddeden “sol” partilerin toplam üye sayısı bellidir.

Bu eylemin en önemli özelliği kendi doğal önderliğini yaratmasıdır. İşte o gördüğümüz sıradan ve herhangi bir örgüt üyesi olmayan insanlar polis baskısına, gazına, copuna en az örgütlüler kadar hatta daha cesur direnmişlerdir. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, sıradanlıktan kitle mücadelesi önderliğine giden yolda son bir kaç yıldır ülkemizde gerçekleşen eylemler daha cesur ve dinamik bir önderlik havuzu oluşturmuştur. Mesele şimdi bu örgütsüz önderlerin kendi doğal örgütleriyle buluşmalarıdır.

Şehit düşen çocuklarımıza bakalım; Abdullah Cömert’ten, Ethem Sarısülük’e, Mehmet Ayvalıtaş’tan Mustafa Sarı’ya, Ali İsmail Korkmaz’dan Ahmet Atakan’a kadar hepsi olağandışı insanlar değiller. Bir meslek sahibi veya öğrencidirler. Hepsi normal hayatlarını yaşayan insanlar. İşte ölümleriyle ayrıca öne çıkan bu şehitler bizim “yeraltındaki köklerimiz” olurlarken, şehit düşmemiş milyonlarcası sıradanlığı reddederek ve yeraltındaki köklerine daha sıkı sarılarak şimdi geleceğe bakıyorlar.

Ülkemizin geleceği, işte sıradanlıktan önderliğe terfi edenlerin gözlerindeki bu ışıltılardadır!
Sizin gözlerinizde de aynı ışıtılar var mı?

Günün ve geleceğin sorusu budur!

Kubilay Kızıldenizli
telgrafhane.org

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

Sosyal Stiller