"BANA BİR ŞEY OLMAZ MI DEDİNİZ"

“Bana Bir Şey Olmaz mı Dediniz…”


Hepimiz bu sevimsiz cümleyi defalarca duymuşsunuzdur. Hatta bazı varoş çapkınlarından en “entellektüellerinden onlarına; yaşını başını almış yakınlarınızdan daha ergenliğe adım atmamış olanlarınıza; çok sevdiğiniz eşinizden en yakın arkadaşlarınıza değin…Tüm bu değişik kültürlerden, farklı yaş gruplarından hatta birbiriyle asla bir araya gelemeyecek olan farklı sosyal sınıflardan gelen bireylerin “inandığı” ortak payda ne diye sorsanız ben size derim ki “Bana bir şey olmaz” önermesidir. Önerme dediğime bakmayın siz, gerçek yaşamda bu bütün alışkanlıklarımızı perdeleyen ve onları devam ettirme tutkumuzun sığınma evidir, perdesidir, tek “güçlü” dayanağıdır.
Biz bu önermenin atasözü olanını da biliyoruz. “Atın ölümü arpadan olsun” dan, “Hızlı yaşa genç öl cesedin yakışıklı olsun” a … Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Eğer reankarnosyana inanmıyorsanız şu anda ve sonsuza dek değil, sadece 70-80 yıllığına sahip olabildiğiniz ve üzerinde her istediğinizi yapabildiğiniz tek şey ama tek şey kendi bedeninizdir. Buradaki sınırsız özgürlüğünüz ani ve hızlı intiharlardan, yavaş yavaş seçtiğiniz herhangi bir yöneteme değin uzanabilir. Seçim size kalmış.
Bol, sert hazırlanmış bir kafeinli bir kahveden, sert tütünden yapılmış sigaraya; sınırsız alkol tüketiminden, sosyal içiciliğe ve hatta daha tehlikeli kötü alışkanlıklara kadar uzar gider bu liste.
Elbette ben kontrol edilebilir ve kabul edilebilir olanlarından söz ediyorum. Ağız tadı için yağca zengin yemeklerden söz ediyorum, sigaradan söz ediyorum sert hazırlanmış kafeinli kahvelerden, gereğinden fazla içilen alkollü içeceklerden…
Bu yazdıklarımdan hareketle benim bir sağlık tutkunu olduğumu düşünmeyin, değilim. Yukarıda sözü edilenlerin hepsini yaptım, 18 yıl sigara içmek, ağır yemekler yemek gibi ve hatta sigarayı bıraktığım yılların ilk 10’unda rüyalarımda sanki ulaşılmayan bir sevgiliye ulaşmak tadı gibi sigara içtim ve o sigaralar rüya yaşamımdan gerçek yaşamıma değin içtiğim en güzelleriydi !
İşte tüm bunları yapmak gerçekten güzeldir ve hepsi de “bana bir şey olmaz” anlayışının koruması altında yapılır. Bizi ruhen rahat hissettiren bu bilinçsizliktir. Biz bunları düşünür ve yaşarken işte bazı temel yasalar yavaş yavaş çalışmaya devam da etmektedirler.
Hızlı ve ani intiharlarla bu intiharı zamana yaymak arasındaki tek fark bu intihar yöntemlerinden ikincisinin “zevk” sarmalına sarılmasıdır. İnsan zihnindeki bütün kötü alışkanlıkları temsil eden güç, işte yaşamda,sağlam ve dimdik durmamızı sağlayan diğer temsilciyi yendiği için,dünyanın en büyük pazarlarını da oluşturmuştur. Biz buna faydalı olmayan “zevk” pazarı da diyebiliriz. “Aaah canım her zevkin de faydası olmaz ki !” diyebilirsiniz ve evet bu gerçektir ama gerçeklerin doğru olduğunu kim iddia edebilir? Gerçeklerle bu gerçeklerin kabul edilirliği arasındaki ilişkiyi belirleyen tek şey işte doğruluğun bu turnusol kağıdıdır.
İşte nihai sonucu, insanın kişiliğinin oluşumunu simgeleyen ve diyalektik yasalarla çokta güzel anlatılan zihinlerimizdeki “maymun ve kaptanın” savaşımı belirler. Bütün karar süreçlerimizin altında bizi “yoldan” çıkarmak için uğraşan maymunla, bizi sağduyulu davranmaya iten kaplanın savaşımı vardır. Elbette hepimiz hem maymunun baştan çıkarıcılığına gereksinim duyarız hem de kaplanın sağduyusuna. Esasen bu bir seçim de değildir;doğa bütünlüğünü koruyabilmek için işte herşeyi zıddıyla varetmiştir,zıddıyla tanımlamıştır ve bizim kişiliğimizi ne maymun tek başına varedebilirdi ne de kaplan.
Bütün bir dosyayı iş yaşamımızda kaplan ciddiyetiyle hazırlarken içinde maymunun izleri de vardır ve hatta kimi zaman sonucu da o belirler.
Evet “bana bir şey olmaz” bir gerçektir ve bir yanıyla doğrudur da ama maymunun doğrusudur, bir başka dünyanın doğrusu gibidir. Ama doğa yasaları “bana bir şey olmaz “yasasını tanımaz, ondan bi’ haberdir. Eğer sert kafeinli kahveler içerseniz ve tansiyonunuzda varsa üstelik… işte o kahvedeki kafein yapması gerekeni kalbinizin ritmi üzerinde yapar. Siz bu arada kaplanın sürece müdahalesiyle tansiyon ilaçlarınızı da alırsınız elbette düzenli olarak ama Allah aşkına kuzum aklınız neredir bu arada ?
Hatta içimizdeki maymunun zekasını hiiç yabana atmamanızı taviye ederim.1980 yılının eylülünde Aydınlık Gazetesi’nin Adana Bürosu’nda bana ilk yazı dersleri veren Kemal Demirel ağabeyim 1990’lı yılların sonunda by pass ameliyatından sonra sigara içmeye devam ettiğinde “içme “ dedim ”içme” artık..Gülümseyerek “bak Kubilay’cım dolaşım ve solunum sistemi ayrı çalışır(!) bu nedenle sigara içmenin hiçbir sakıncası yok ???!!!”..Elbette onu bundan üç yıl önce kaybettik;kaybettiğimiz sadece bir arkadaş olmanın ötesinde bu ülke insanlarının daha iyi yaşam seviyesi için yaptığı kırk yıllık mücadele içinde süzülerek gelmiş, rafineleşmiş bir birikimdi.Hem de yaşamının en önemli projesini hayata geçirirken; benzersiz bir kitabın yazımının tam ortasında ve hatta benden de bahsedecekti ama… şimdi yok artık.
Cesediniz genç,yakışıklı veya güzel olacaktır öldüğünüzde ama bunu kime faydası vardır, kim öpüp koklamak isteyecektir ki sizi? Henüz ben sırf güzel diye yaşamayan biriyle zaman geçirmek isteyen birini görmedim. Mesela ben Marlyn Monreo ile iki dakika bile yalnız kalmak istemezdim öldükten sonra. Ama yaşadığı sürece pervanesi olabilirdim o güzelliğin.
Heeyy bizim çook sevdiklerimiz, size sesleniyoruz; sevgili eşim, ağbim, annem, hayatıma giren girmekte olan ve muhtemelen pek kıymetli olacak dostlarımız lütfen içinizdeki bu maymunu terbiye ediniz. Çünkü sizin inandığınız yasaları hiiç takmayan bir güç var ve bu güce doğa diyorlar.Kurallarına ise "doğa yasaları"...

Doğa yasaları herkes için aynı işler, eşitlikçidir.Ölüm adil değildir yaşamında adil olmaması gibi…
Ve hatta bu satırların yazarını izliyor ve bu “nafile” çabaya münzevi ve kendinden emin gülüyordur şu anda..

Kim bilir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

920'nin 16 Mart'ı...