"Vicdan üzerine"

“ VİCDAN”

Şu yukarıya gördüğünüz altı harfin dizilimi hepimizin zihninde hep aynı güzel imgeyi canlandırıyor eminim. Yufka bir yüreğiniz olduğunu hissediyorsunuzdur, mutluluk değildir hissettiğiniz ama hayata ve insanlara sorumluluğunuzu hatırlatıyor olmalı.
“Vicdan” ve “Vicdansızlık” kavramının iç içe geçtiği bir dönemde yaşıyoruz. Her kavramın erozyona uğradığı ve insanlığın en aşağılık sürecinin hüküm sürdüğü bu dönemde Vicdan “kavramının” bu erozyondan kurtulması mümkün müdür?
Vicdan bireysel olarak bakıldığında insan davranışlarını ayırt eden bir turnusol kağıdı işlevi görür. Davranışlarınız tutarlılığını ve kendi vicdanınızın hüküm sürdüğü -”geçerli” olduğu- alanın sınırlarını işte bu turnusol kağıdı size gösterir. Vicdanınızın tutarlığı davranışlarınıza yansır.
Vicdanın nimetlerini hak eden ve hak etmeyenler var mıdır?
Kendi çocuğunuz haksızlığa uğradığında hissettiğiniz “vicdan” sızısının aynısını, aynı haksızlığa başkası uğradığında duyumsuyor musunuz?
Vicdanınızın bir limiti var mıdır, esirgediğiniz ve serbest bıraktığınız anlar…
Kendi davranışlarınızın tutarlılığını, ahlak değerlerinizi dolaysız ve kendiliğinden yargılayabiliyor musunuz? Bunu yapacak bir “iç” itici güce sahip misiniz?
Bireysel davranışınızın tutarlılığıdır vicdanınızın “Mihenk Taşı’nı ” yaratan
“Büyük” maddi şeyleri kaybetme riskiyle karşılaştığınız anlarda “vicdanınızın” sesini mi dinliyorsunuz veya bu anlar vicdanınızın limitini doldurduğu anlar mıdır? Tehlikeli bölgeler midir bunlar vicdanınızın sesini duymamanız gereken, yoksa bu alanlar vicdanınızın hükümsüz olduğu arenalar mıdır?
Peki ya “vicdan azabınıza” ne demeli? Bir insanın “içi” azap duyar; işte aslında sahip olduğunuz “vicdan” sizin içinizdir. Sizi yaratan ve davranışlarınızın tutarlılığını sağlamak için çırpınan o “içiniz” azap duymaktadır aslında.
Peki sadece kendi yaptığınız hataların vicdan azabını mı duyarsınız, bireysel midir sahip olduğunuz vicdanınız?
Toplumun bireylerinin yaşadığı çilelere ve haksızlıklara kayıtsız kalmak, insanı küçültür mü?
Buradan vicdanın toplumsallaşmasına doğru yol alırız. Bireysel vicdanın sorumlukları sizi toplumsal vicdana taşır. Toplumsal vicdanınız geliştikçe “vicdanınız” örgütlenir.
Kendi hatalarınızdan bağımsız olarak oluşmuş ve bu nedenle başkaları için duyduğunuz vicdan azabıdır esas olan. Vicdanınızı yani “içinizi” hapsolduğu alandan çıkartır ve içinde yaşadığınız topluma ait haline getirir.
Burada vicdanınız yani içinizdeki “siz”, artık kendi küçük bedeninden çıkar, büyür ve her haksızlık karşısında aynı duyarlılıkla davranmaya başlar.
Burada artık vicdanın örgütlenmesi süreci başlamıştır. Artık vicdanınız toplumda gördüğünüz her haksızlık karşısında aynı acıyı hisseder.
Bireyin vicdanlaşması sürecinden, toplumun vicdanlaşmasına doğru “vicdanlıların nehri” akmaya başlar. Burada artık birey ve vicdan ayrı tanımlanmaz; birleşir ve içiniz artık dışavurumunuzla berraklaşır; bu yüzden ilişkide olduğunuz bireyler sizdeki sizi daha hızlı kavrar.
Ben tek başına bireysel vicdana inanmam. Örgütlenmemiş vicdan yalpalar çünkü, bencilleşir. Zorluklar karşısında tutarlılığını kaybeder. Çünkü bireyin kişiliğini oluşturan zıtlardan “kötü” olanı, vicdanınızın aklını çelebilecek her zaman mazeretler bulur ve onu ikna eder. İçinizdeki “iyilik” merkeziniz çaresiz kalır, yardıma gereksinim duyar; ama içe hapsolan vicdanınız bunu duymaz. Sizin dış dünyadaki öncelikleriniz, konfor alanınız vicdanınızı kandırır.
Tek başına bir bireyin hayatta kaldığı görülmüş müdür ki onun vicdanı sonsuza kadar ayakta kalabilsin.
Tek başına bir tek Tanrı’nın hayatta kaldığına inanılır o da yalnızlıktan kurtulmak için evreni ve içindekileri yaratmıştır.
Her şey bireyin yaratısından çıkar ama yaratırken, içinde yaşadığı toplumundan beslenir. Esasında bireyin yaratısı topluma olan borcunun bir karşılığıdır.
Ben içinde yaşadığımız ve bizi vicdan azabına boğan bu yaşamın bir araya gelebilmiş vicdanlar tarafından değiştirilebileceğine inanıyorum. Bireylerin bu toplumda tek, tek acı çekmesini önleyecek yegane yöntem budur.
Bir araya gelebilmiş vicdanlar seslerini daha rahat duyurabileceklerdir artık ve biz de günün sonunda başımızı yastığa koyduğumuzda, işte bu bir araya gelebilmiş vicdanlar sayesinde rahat uyuyacağız. Bizim vicdanımız da insanlığın "vicdan denizine" akan o nehrin içindedir. Toplumun bireylerinin yaşadığı çilelere ve haksızlıklara kayıtsız kalmamak için.
Artık sizin vicdanınız bu küçülmeye direnmeye başlamış ve insanlığa ait olmuştur.
Gerisi mi, sadece detaydır artık.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

920'nin 16 Mart'ı...