Ulusal Demokratik İşçi Hareketi’ nin Bıraktığı Tat!
Mart 2012’ de kuruldu, daha birkaç ay önce, çok değil.
Örgütlenmesine bu kadar kısa süre önce başlamasına rağmen, İstanbul, İzmir, Bursa ve Antalya’ da yürütme
kurullarını oluşturdular. Aydınlık Gazetesi’ nde 28 Haziran 2012 tarihinde
yayınlanan makalesinde Mehmet Akkaya Ekim 2012’ ye değin 10 ilde UDİH’ in
örgütleneceğini müjdeliyor. Bu demektir ki, Ulusal Demokratik İşçi Hareketi yaz
boyunca hummalı bir faaliyetin içinde olacak.
Dün katıldığım Ulusal Demokratik İşçi Hareketi’nin Örgütlenme Toplantısı’ nda Ankara’ da
da örgütlendiklerini öğrendik. Petrol İş
Sendikası 1.Nolu Şubesi’ nin İstanbul Fatih’deki toplantı salonunda yapılan
UDİH’
in Örgütlenme Toplantısı bir çok
açıdan öğretici ve tarihiydi.
Ulusal Demokratik İşçi Hareketi, toplantıda yapılan konuşmalardan ve daha önceleri de konuyla ilgili
yazılan makalelerden ve UDİH’ le ilgili yayınlardan öğreniyoruz ki, UDİH sendikalara alternatif olarak
ortaya çıkmış bir işçi hareketi değildir. Zaten bir sendikal örgütlenme de
değildir. Herhangi bir iş kolunda sendikal amaçlarla örgütlenme amacıyla
davranıp “yetki” almayı da
amaçlamıyor.
Ulusal Demokratik İşçi Hareketi, sendikaların yarattığı boşluğu dolduran, sendikalı
olmayan işçileri de örgütleyerek, işçi sınıfının sadece ekonomik taleplerle
örgütlemesinin de ötesinde, onları sınıf bilinciyle donatmayı ama bunu
yaparken ana zemini “vatan” olarak
saptamayı da unutmuyor. Unutmamanın ötesinde izlediğim kadarıyla UDİH vatanı
korumak ve dolayısıyla bu ülkede yaşayan 75 milyon insanın geleceğini güvenlik
içine almayı amaçlıyor.
Dün katıldığım bu eşsiz toplantıda edindiğim ilk izlenim Ulusal
Demokratik İşçi Hareketi’nin parçalar halinde ekonomik taleplerle
örgütlenmiş sendikaları etkileme ve onları olması gereken noktaya çekme
potansiyelidir. Ekonomizm içine saplanan sendikaların yurt sorunlarına
eğilmenin itici gücü izlediğim kadarıyla UDİH
olacaktır.
UDİH izleyeceği
politikalar nedeniyle sendikaları “sınıf ve vatan safına” çekecektir. “Olması gerekenden” kastettiğimiz
budur! Sendikalar bugün kıdem tazminatı gibi temel işçi haklarından, ülke
güvenliği ve bütünlüğüne kadar tüm sorunlarda aktif bir politika izlemelidir. Ancak
tablo bu dileklerden oldukça uzaktır.
Bugün Türkiye işçi sınıfı maalesef ülke çapında faaliyet
gösteren partilerde örgütlenmemektedir, etnik milliyetçilik ve tarikatçılık bu
sorunun iki önemli ayağıdır.Bununla birlikte işçi sınıfı devrimci partilerde de
örgütlenememektedir ve bu Türkiye sosyalistlerinin , devrimcilerin büyük
eksikliğidir ama aynı işçiler Türkiye’ nin Doğu’sundan Batı’sına tüm
vatanımızda sınıfsal çıkarları veya amaçlarıyla
örgütlenmektedirler. Bu açıdan işçi sınıfının örgütlü gücündeki bu niteliksel
farkı Ulusal Demokratik İşçi Hareketi fark etmiş ve bu alanda sınıf
eksenli bir mücadelenin siyasi merkezi olmaya ciddi bir aday olmuştur.
Bana “UDİH’ in Örgütlenme Toplantısı’nın ana
fikri nedir?” diye sorarsanız yanıtım ”UDİH’ in işçi sınıfının bu
niteliksel farkı anlamış olmasıdır” diyebilirim.
Dün İstanbul’ da yaptığı toplantıda Ulusal Demokratik İşçi Hareketi
kendi Merkez Yürütme Kurulu’nu da seçti ve aşağıdaki dört temel
faaliyet alanını oybirliği ile karara aldı.
·
Ulusal Demokratik İşçi Hareketi, tüm
yurtta örgütlenecektir.
·
Ulusal Demokratik İşçi Hareketi,
kıdem tazminatlarının kaldırılmasına karşı tüm yurtta genel grevi
örgütleyecektir ve bu amaçla çalışmalarını hızlandıracaktır.
·
Ulusal Demokratik İşçi Hareketi,
Kürt-Türk kardeşliğini savunacak ve emperyalizme karşı birleştirecektir.
·
Ulusal Demokratik İşçi Hareketi,
ABD’ nin AKP marifetiyle yazdırmaya başladığı “Bölücü Anayasa”ya karşı
işçi sınıfını mücadeleye sevk edecektir.
Biz yurtseverlerin artık bazı mazeretlere sığınma şansımız
yoktur. Bu mazeretlerin çoğu “sınıfsal” mücadelenin farkına varamamış yarı
aydın, yarı cahil ve yılgınların mazeretleridir.Bu mazeretlere göre “İşçiler bilinçsizdir”, “AKP destekçisidir”,
“İşçi sınıfı sayısal ve niteliksel özellikleri nedeniyle toplumu dönüştürücü
kabiliyetinden yoksundur”, “zaten çok dağınıktırlar ve hiçbir siyasi hedefi
yoktur”
Bu mazeretlere sığınıp gerçekte yan gelip yan yatmayı
düşünenler, işçi sınıfının “üretim
yapabilme” becerisinden kaynaklanan güçlerinin ne anlama geldiğinden de
yoksundurlar.
En çok Çanakkaleli genç bir işçi önderinin konuşması beni
etkiledi;
“Şimdi memleketime gidip burada aldığımız kararları işçi arkadaşlarıma
aktaracağım ve onları örgütleyeceğim.”
Nazım Hikmet’ in çok güzel tanımladığı gibi “Zincirinden
başka kaybedecek bir şeyi olmayanların” örgütlenmekten başka bir çaresi var mı?
Hem en zor ve aynı zamanda en kolay olan tek şey
örgütlenmektir.
Zordur, çünkü bireylerin “örgütlenme iradesini” harekete
geçirmek çok zor bir iştir.
Kolaydır, çünkü bir araya gelmeyi başaranlar örgütlenmenin
tadını damağına sürmüş demektir.
Ve biz biliyoruz ki, bir şey tadıldı mı geriye kalan sadece
yutmaktır.
Toplantının bir katılımcısı olarak şunu net bir şekilde
söyleyebilirim , “Ulusal Demokratik İşçi Hareketi,
Kürt’üyle, Türk’üyle ülkemizin emekçilerini birleştirecek biricik güç olmaya
adaydır.”
Zaten bu “bölünmüş” ülkeyi, işçilerden başka bir araya
getirebilecek birikim ve güçte başka bir sosyal sınıf var mıdır?
Bu sorunun yanıtı biz aydınların hangi safta duracaklarını
tanımlar.
Var mıdır ülkemizin bölünmekten kurtaracak başka bir sosyal
sınıf?
Var mıdır?
Herkes yanıtını gireceğe safa göre belirlemelidir.
Ve burada “vicdan ve bilinç” devreye girer.
Sizin “vicdanınız ve bilinciniz” size neyi emrediyor?
Düşününüz ve karar veriniz.
Yorumlar
Yorum Gönder