Küresel Karşıdevrimin Kırk Yıllık Atakları-2




12 Eylül'ü yapanlar kimin Oğlanlarıydı?

Yukarıdaki sorunun yanıtı, aslında 12 Eylül' ü ve onun hedeflerini tanımlar.
Ve yeryüzünde faşist bir darbeyi bu kadar iyi anlatan başka bir cümle yoktur.Çünkü bu sözleri sarfedenin de, sarfedilen bu sözleri mutlulukla dinleyenin de kimliği önemlidir.
"Bizim oğlanlar işi becerdi" sözünün aktörü Paul Henze CIA'nın Türkiye İstasyon Şefidir ve bu sözleri dinleyen Jimmy Carter ise dönemin ABD Başkanıdır.
Faşist darbe haberini alan CIA Şefi Paul Henze, darbe haberini Jimmy Carter'a bu cümleyle iletir. Hatta haberi ilk alan diplomatın Paul Henze'ye haberi "Your boys have done it" yani "senin oğlanlar becerdi" şeklinde iletmesi daha da ilginçtir.
Bizim için acı olan ise, Ankara'da çalışan Amerikalı diplomatın, CIA Şefine, Türk Silahlı Kuvvetleri' nin generallerinden"sizin oğlanlar" olarak söz etmesidir.
Doğal olarak baştaki İngilizce cümlenin tam Türkçesi "CIA'nın Oğlanları Darbe Yaptı"dır.
Evet, "CIA'nın oğlanlarıdır" söz konusu olan. Zaten, seri yazımızın birinci bölümünde anlattığımız 24 Ocak Kararları'nınböylesi bir kuvvete (ABD)dayanmadan uygulanması mümkün müdür? Bakınız tek başına bir silahlı kuvvetten söz etmiyoruz. ABD'nin bu darbedeki rolünden ve onsuz bu darbenin gerçekleşemeyeceğinden söz ediyoruz.
ABD demokrasisi, çıkarlar demokrasisidir. ABD'nin "demokrasisi", onun çıkarları için dökülecek kanın hesaplanmadığı bir demokrasidir.
ABD "demokrasisinin" ölçüm kriteri kandır. Bu sözümüzün kanıtı Vietnam'dır, Afganistan'dır, Yugoslavya'dır, Irak' tır, Libya'dır, Suriye'dir...
Dünya çapında örgütlenmiş kontrgerillanın/gladyoların merkezi ve çelik çekirdeğidir Amerika. Saddam Hüseyin' i ve "diktatör" Kaddafi' yi devirmek için ülkesini ve NATO' yu seferber edip "demokrasi taşıyıcısı" rolüne soyunurken, aynı ABD, Suudi Arabistan ve Katar şeyhleriyle "stratejik ortaklığını" sürdürürek o ülkelerdeki vahşi/ortaçağ hükümetlerin garantörüdür.
Bu iki davranış modeline dayanak olan işlevin "turnusol kağıdı ABD'nin çıkarıdır".
Suudiler ve dünyanın ABD ile birlikte hareket eden diğer diktatörleri ABD'nin doymak bilmez emperyalist iştahlarını doyurmak için ellerinden geleni yapıp kendi diktatörlüklerini sağlamlaştırırken, ABD' ye direnenlerin sonu NATO ve ABD bombardıman uçakları altında yok olup gitmek olur.
İşte 12 Eylül' ün ardındaki "büyük oğlan", bunun için 12 Eylül' ün çocuklarının abisidir ve bu aşağılık eylemi yapanlar daTürkiye'nin oğulları değil ama CIA şeflerinin oğlanlarıdır.
Çok araştırma yapmanıza gerek yok. Bugün internette "12 Eylül İstatistikleri" yazıp arama sembolünü tıklayın, karşınıza ilk çıkacak olan yüzlerce veri aşağıdaki gibi olacaktır. Biz Oğuz Güven'in, Zordur Zorda Gülmek/'78 adlı kitabından örnekler verelim.
12 Eylül faşist askeri diktatörlük döneminde, 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı, 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
12 Eylül döneminde en güvenliksiz yerler cezaevleriydi , çünkü cezaevlerinde toplam 299 kişi öldü, ölenlerin 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde ölürken 16 kişi "kaçarken" vuruldu,95 kişi ise "çatışmada" öldü.73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi. 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi. İşkence sıradan bir şeydi. 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi.
İş güvenliğiniz de yoktu. Fişlenenler işe giremedi, fişli olanlar işten atıldı. Bu dönemde 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı. Hızını alamayan 12 Eylül 14 bin kişiyi yurttaşlıktan çıkardı. 30 bin kişi ise"siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti.
Siyasi partiler yasaklandı, liderleri tutuklandı, çoğu Ankara Dil Okulu' nda yıllarca tutuldu. Örgütlenmenin yasaklanması derneklere kadar ulaştı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
Kültür ve sanat, faşizmin hedef tahtasında olmaktan Türkiye' de de kurulamadı. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı.
Eğitimciler ve üniversiteler yurtsever hocalardan ve öğretmenlerden arındırıldı. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
Basın susturuldu,400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi ve gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi,300 gazeteci saldırıya uğradı,3 gazeteci silahla öldürüldü.Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.13 büyük gazete için 303 dava açıldı,39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Tabii bu istatistiklere sayıları 3 binlere dayanan devrimci antiemperyalist subayları da eklemek gerekir. Bu subaylar ordudan ihraç edildi ve birçoğu aynı işkencelerden geçti. Denebilir ki, 12 Eylül bir yanıyla toplumu "hizaya getirme"eylemiyken bir yandan da ordunun antiemperyalist, Kemalist köklerini yok etme eylemidir.
En önemlisi sendikalı işçi sayısıdır. 12 Eylül döneminde resmi istatistikler 5,7 Milyon civarında bir sendikalı işçi sayısına işaret ediyor. Yıldırım Koç "bu rakamların gerçeği yansıtmadığını, bu istatistiklerin yanıltıcı olduğunu, çünkü o yıllarda sendikalar düzmece listeleri çalışma Bakanlığı' na vermekte ve bir işçi birden fazla sendikaya üye olabilmekteydi" diyor.
Mehmet Akkaya da "Rakamlarla Türkiye' nin İşçi Gerçeği" makalesinde ,2009 yılında sendikalı işçi sayısını 3,2 Milyon olarak vermektedir. Yıldırım Koç, sendikalar konusunda uzman ve devrimci bir aydın olarak elbette doğruyu söylemektedir. Resmi istatistiklerin hata payının % 30 olduğunu düşünsek bile, bundan 32 yıl önce ülkemizde sendikalı işçi sayısı 4 milyon civarındadır. 1980 yılında ülke nüfusumuz 45 milyondu bugün ise 70 milyona dayandığını biliyoruz.
Bu kaba hesaba göre 1980 yılında sendikalı işçi sayısının toplan nüfusa orana %10' lar civarındayken bugün bu oran toplam nüfusun %5' ine karşılık gelmektedir.
30 Temmuz 2012 tarihli Vatan Gazetesi'nde yayınlanan bir habere göre ise, "Kayıtlı 10 milyonu aşkın işçinin olduğu Türkiye'de sendikalı işçi sayısının yaklaşık 922.000" düzeyinde bulunduğunu yazdı. Sendikalı işçi sayısındaki bu inanılmaz erime 12 Eylül darbesinin ana amaçlarından biridir. Şilili devrimci müzik grubu İnti-İllimani bir şarkısında"Örgütlü halkı hiçbir güç yenemez" der. 12 Eylül halkı örgütsüzleştirmiştir ve son 30 yıldır her istediğini örgütsüz bu halka yaptırmaktadır.
12 Eylül' ün işçi hakları konusundaki en önemli darbesi yetki barajları koyarak sendikaların toplu iş sözleşme haklarını fiili olarak geri almasıdır.
Uzun lafın kısası 12 Eylül "başarılı" bir faşist darbedir.
Halkın örgütlerini dağıtmıştır. Sendikaları, partileri, dernekleri yasaklamış, faaliyetlerini durdurmuştur.
Birey Herşey, Örgüt Hiçbir Şey...
24 Ocak 1980 Ekonomik Kararlarına direnecek hiçbir örgüt bırakmamış, gümrük duvarlarını kaldırmış, Türk parasını serbest piyasanın insafına terk etmiş,"liberalizm""sivil toplumculuk" gibi kavramları yaygınlaştırarak,"dayanışma ve ortaklaşacılık" gibi insani değerleri yıkmış, bireyi yücelterek örgütlülüğü "bireyin" düşmanı ilan etmiş, "dünyaya bir defa gelinir boşver bu işleri, memleketi sen mi kurtaracaksın, carpe diem/günü yaşa" anlayışını yaygınlaştırmış ve maalesef "sivil toplumculuk" savunucularını eski sosyalistlerden devşirmiştir. Murat Belge ve Halil Berktay bunun tipik örneklerindendir.
Bir dönemin "sıkı solcuları , "bacı" kavramıyla aşkın bile yasaklandığını, bireyin özgürlüğünü devrim ve örgüt uğruna kaybettiği" fikrini pompalamışlardır.
12 Eylül işçilerden sonra gençleri ezmiştir. Bu gençlerin devrimci olup olmadıkları önemli değil. Zaten devrimci olanlar cezaevlerinde ezilmiştir. Ama asıl dışarıda olanlar yok olmuştur. Liberalizm ve sivil toplumculuk arasında gençler son 30 yıl boyunca kaybolmuştur. Gençler apolitik olmuş ve tam da sistemin istediği "bireye" dönüşmüştür.
Birkaç yıl öncesine değin toplumsal eylemlerde sadece "ak saçlılar" vardı. Bu bile, 1980 öncesi devrimci gençlerle, yeni nesil gençler arasında kopuşun en önemli kanıtıdır. Bu 12 Eylül faşist darbesinin önemli başarılarından biridir.
1985 yılında üniversitede biz devrimci gençler öğrenci dernekleri kurduğumuzda, sınıf arkadaşlarımız bizlerden uzak durmaya özen gösterirlerdi. Dekanların "kibar" tehtidleriyel karşılaşırdık. 12 Eylül büyük tahribatlar yapmıştır ama onlar "bağımsız, onurlu, başı dik" gençliği yok edemeyeceklerini anlayamamışlardır. Gençler 1982 Anayasası'nın kabülünün üzerinden iki yıl geçmeden örgütlenmeye başlamış ve bunu ülke çapında yaygınlaştırmayı başarmışlardır. Daha o yıllarda devrim gençlik dergilerinin tirajı 20 binlere ulaşmayı başarmış, sanattan kültüre, akademik ve sosyal haklardan özgürlükleri savunmaya kadar nitelikli tartışmalar ve makaleler üretmeyi başarmışlardır.
Bugün Türkiye' deki gençlik hareketinin mayasında 80' li yıllardaki genç devrimcilerin alınteri vardır. Bu gençler 68 ve 78 ruhunu günümüze taşıyan işleve sahip olmuşlardır. Bu gençler üstelik bua 12 Eylül' ün fiziken ve ruhen ezdikleri gençlerdir ama tüm operasyonlar onların nezdinde başarılı olamamıştır.
12 Eylül evet "başarılı" bir darbedir, Türkiye Cumhuriyeti' nin kuruluş felsefesinin kurumlarının temellerini oynatmıştır ama devrimci insan nihayetinde devrimcidir, halk nihayetinde Türkiye halkıdır ve onların içindeki ateşten koru soğutmayı başaramamıştır.
"liberalizm ve sivil toplumculuk" akımları da arkalarında bu silahlı güç olmadan, 1980 yılına kadar Türkiye' de boy gösterememişlerdir. Bu akımlar 1980 yılına değin yokyur, kendine hayat bulamamıştır. "Liberalizm ve sivil toplumculuk" da 24 Ocak Kararları gibi gelişip serpilmek ve hayat bulabilmek için 12 Eylül sopasına gereksinim duymuştur. Ne kadar ironik değil mi, sicil toplumculuk gelişebilmek için silahın desteklediği bir harekettir. Bu sadece Türkiye' de değil ama tüm dünya için geçerlidir. ABD ce Batılı emperyalistler her zaman bu akımların baş destekçisi olagelmişlerdir.
Bu yönüyle 12 Eylül, devrim idealinden kopmak isteyen "aydınlar" için "sivil toplumculuk can simidini" hediye etmiştir.
Ve o dönemin bir takım solcuları Helsinki Yurttaşları olarak sisteme tamamen bağlanmışlarıdır. Helsinki Yurttaşları Derneği'nin kurucuları arasında bakın kimler var, sadece bazılarını yazdım; Bülent Tanör, Ercan Karakaş, Halil Berktay, Haluk Şahin, Mehmet Ali Birand, Mete Tunçay, Murat Belge, Murat Karayalçın, Orhan Pamuk, Süleyman Çelebi, Tarık Ziya Ekinci.
Murat Karayalçın neden aslan sosyal demokrat olarak Tansu Çiller' in payandasıydı sanırım bu örnekle daha iyi anlaşılır.
Örneğin Halil Berktay, benim de delegeleri arasında bulunduğum Sosyalist Parti Kongresi'nde partiden ayrılırken kürsüden şu konuşmayı yapmıştı. "Şimdi bu partiden ayrılıyorum, ama daha büyük ve güçlü bir sosyalist parti kurarak geri döneceğim!".
Kura kura Helsinki Yurttaşları Derneği'ni kurarak geri döndü!
İşte 12 Eylül budur!
Ve karşıdevrimin bu en önemli atağına karşı elbette Türkiye halkının bir cevabı olacaktı. Türkiye Gençlik Birliği gibi devrimci gençlik örgütlerinin Türkiye' de bu kadar hızlı bir şekilde yaygınlaşması, Cumhuriyet Mitingleri, Tekel direnişi, "Anadolu' yu Vermeyeceğiz" gibi yurtsever girişim ve oluşumlar işte yukarıda bahsedilen Türkiye halkının içinde yanan korun bir türlü soldurulamamasının sonucudur.
Bu bir diyalektik yasadır "her şey zıddını üretir!"
Yani karşıdevrimin karşılığı devrimdir ve yüzelli yıldır 12 Eylül Darbesi' ne rağmen ateşi yanmaya devam etmektedir!
Sanırım sıcaklığı sizlere kadar da ulaşmaya devam ediyor!
Hissediyor musunuz?
Kemalistler.net
Kaynaklar
1- Oğuz Güven, Zordur Zorda Gülmek/'78
2-Yıldırım Koç, 12 Eylül Öncesinde Sendikalı İşçi Sayıları, 9 Temmuz 2012, Aydınlık
3-Mehmet Akkaya, Rakamlarla Türkiye' nin İşçi Gerçeği, Aydınlık gazetesi, Aktaran Tek Gıda İş Sendikası İnternet Sitesi. http://www.tekgida.org.tr/Oku/5261/Rakamlarla-Turkiyenin-Isci-Gercegi-1
4- http://haber.gazetevatan.com/sendikali-isci-sayisi-1-milyonun-altinda/391500/2/Haber

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

920'nin 16 Mart'ı...