Bütünşehir Parçalanmış Ülke


butunsehir12 Kasım 2012 tarihinde TBMM'de AKP tarafından önerilen yeni bir yasa onayladı.
Resmi adı Büyükşehir Yasası olarak bilinse de kamuoyu bu yasayı Bütünşehir Yasası olarak tanımlıyor. Çünkü aslında şehirlerin sadece merkez sınırlarından sorumlu olan Büyükşehir belediyeleri ilin artık tamamından oluşacak. Bu yasayla 16 olan Büyükşehir adedi,nüfusu 750 binden fazla olan ve üçü de ülkemizin doğusunda olan 13 yeni büyükşehirle 29 rakamına ulaşarak, ülkemizin nüfusunun %80'ninin günlük hayatından sorumlu olacak.
1900 civarındaki belde belediyesinin ise 1600 kadarının tüzel kişiliği bu yasayla ortadan kaldırılıyor. Muhtarlıklar da aynı yasayla ortadan kaldırılmış durumda.

İl Özel İdarelerinin de bu yasayla tüzel kişiliğine son verilerek valilik ve kaymakamlık nezdinde yapılan tüm yatırım yetkileri ellerinden alınıyor.
Merkezi devletin şehirlerdeki güçlü makamları yetkisizleştirilerek yerel yönetimlerin oyuncağı haline getiriliyor, sembolikleştiriliyor.
Köy muhtarlığının elindeki bütün topraklar belediyelere devroluyor, köy içindeki yapılaşmalardan vergi sistemine kadar her şey köylülerin aleyhine dönüyor.
Aslında buna artık "dönüyor" demek doğru değil, bu yasa Resmi Gazete'de yayınlandığı andan itibaren "döndü" diyebiliriz. Çünkü Cumhurbaşkanı'nın da bu yasaya karşı olmadığını biliyoruz.
Merkezi otorite olan devlet, şehirlerde otoritesizleştirilirken yerel yönetimlerin yetkileri de, yetki alanları da il bazına yayılarak belediyeler tek muktedir güç haline gelmiş bulunuyor.

Bu yasa aslında iki aşamalı planın yasal çerçeveye yansımış ilk adımıdır.

İki aşamalı planın birincisi elbette Başkanlık Sistemine geçmek, ikincisi ise ancak başkanlıkla yönetilebilecek ve merkezi parlamentonun hem yerel yönetimler nezdinde yetkilerinin olmadığı hem de Başkan'a karşı korumasız olacak olan bir eyaletler sistemine dönüşümüdür.

Bütünşehir Yasası işte bu iki aşamalı planın ilk parçasını oluştururken, aslında Oslo'da PKK ile varılan anlaşmanın da ülke parlamentosu tarafından onanan ilk ihanet yasası olması açısından da önemlidir.

Okyanus ötesinde kurgulanan plan deyim yerindeyse tıkır tıkır yürüyor.

Bu yasanın diğer adı ise, merkezi yönetimin yerel temsilcilerinin yetki ve sorumluluklarının büyükşehir belediyelerine devredilmesi nedeniyle "Bütünşehir Parçalı Ülke Yasası" olabilir. Çünkü merkezileşmiş bir yetki yoksa," bütün" bir ülke de yoktur.

Düşünün ki ,ülke genelindeki bütün yatırımlar yerel yönetimlerin denetimi ve kontrolüne geçmiş, ayrıca bu denetim ve uygulama gücü köylere kadar uzanmış ve bu büyükşehrin sorumluluk alanı içinde kamu yararını koruyacak yerleşik mekanizmalar da yok.

Yabancılara köylerden toprak satılamazken, tüm köyler şehre dönüştüğü için artık tarım arazileri ve hatta köyler, toptan yabancılara satılabilir ve elde edilecek bu muazzam rantlar doğruca belediyelerin mensup olduğu güçlerin kontrolüne akar. Tablo en hafif ifade ile budur.

Bunu durdurabilecek hiçbir şey, hiçbir güç devlet mekanizmaları içinde yok.

Bütünşehir Yasası, kurgusuyla, yaklaşımıyla parçalı bir ülkenin ilk ve önemli bir adımıdır ve bu yasanın Anayasa Mahkemesi ve Cumhurbaşkanlığı Makamı'ndan dönmesi hayaldir.

Bundan sonraki adım eğitimden sağlığa ve hatta silahlı gücün bile yerel yönetimlerin emrine devredilmesidir ki, amaçlanan da budur.

Peki, bu uğursuz gidiş nasıl durdurulacak?

Bunun ciddi işaretlerini ve yanıtını 29 Ekim'de Ulus'ta ve 10 Kasım'da Tandoğan'da gördük.

Bu gidişi durduracak olan da, başı dik yarınlara ülkemizi ulaştıracak olan da halk hareketinin gizil gücündedir.

Çözümü hep beraber orada arayacağız.

Parlamento içinde bu ülkenin çözülecek bir sorunu kalmamıştır.

Bu ülke ya sokaklarda yeniden kurulacak veya sokaklarda tamamen ezilecektir.

Bu iki seçeneğin dışında bir seçenek yoktur!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

920'nin 16 Mart'ı...