Yeni İnsan*
Yeni İnsan*
“Hızla öğrenme
zorunluluğu bakımından tembellik en büyük suçtur” Lenin
“Yeni insan” kolay oluşmuyor ve her yeni durum, sistem,
kurum, örgüt, adına ne derseniz deyin “o insanın” yetenekleriyle, yapma
iradesiyle, örgütleme yeteneğiyle ayakta kalıyor. “Yeni insan” bunu yaparken
geleceğe yürüyor ve kendisiyle birlikte içinde yer aldığı “sistemi”
dönüştürüyor. Bu cümleyi tersinden de okuyabilirsiniz, gelişemeyen insan,
içinde yaşadığı var ettiği köhne sistemle birlikte yok oluyor.
Bu nedenle “yeni insan”, yeni bir sistem ve hatta bazen de yeni
bir çağ demek oluyor. Sınıfsız toplumun “insan tipi”, içinde yaşadığımız çağda
paylaşmacılığı ve “biz”liği nedeniyle “ahmak insan” tanımı içinde yer alma
riski taşırken, aynı zamanda insanlığın kaçınılmaz bir biçimde aktığı büyük
uyum dünyasının en temel öğesi, kurucusudur. Dolayısıyla “insan tipleri”
yaşadıkları çağlara, içinde yaşadıkları sistemlere ve var ettikleri kurumlara
göre zorunlu olarak değişkenlik gösteriyor.
Feodalizmi yıkan Fransız İhtilali’nin insan tipi “Eşitlik,
Özgürlük, Kardeşlik” idealiyle öne çıkan yeni insan tipinin ve O’nun devriminin
habercisi olurken, “Özgürlük” sadece bugün bizim anladığımız anlamdaki
“Özgürlük” de değildir.
Feodalizmi ayakta tutan köylü “özgür” bir insan olsaydı,
“feodalizm” kendisini her gün yeniden üretebilir miydi? Aynı şekilde feodalizm
döneminin “bağımlı” insanı kapitalizmi kurabilir miydi?
Her şey ama her şey geliyor, insanın dönüşümüne dayanıyor. O
aslında koskoca devasa büyüklükte gördüğümüz ve karşısında kendimizi mini
minnacık hissettiğimiz sistemler, sistemin gereksinimlerine göre “dönüşemeyen”
insan karşısında küçülüyor, yıkılıyor. Devrim idealinin arkasında koşan biz
devrimciler aslında, biricik varlık olan insanı, bizim devrim idealimize göre,
sosyalist sistemin gereksinim duyduğu insan tipine dönüşümü için çalışıyoruz. O
yüzden “hendek” dolduruyoruz, örnek oluyoruz ve aslında sosyalizmin yeni insan
tipinin ilk tohumları oluyoruz.
Ancak böylesi devrimci müdahaleler dışında, bunun için bir
gereksinimin de oluşması gerekiyor.Bu aynı zamanda güçlü bir tarihsel arka
plana ve bu arka planla uyumlu güncel gereksinimlere sahip olma zorunluluğudur.
Feodal sistemin en güçlü olduğu döneminde “özgür insan”
ancak avare insan olabiliyor, “avare” olmamak için bir aşirete ve onun reisine
tam bağlılık sergilemesi “sistemin devamlılığı” anlamında, sistemin en güçlü
”ahlâki” yönünü oluşturuyor.
İşte Fransız Devrimi’nin “Özgürlük” ideali, aslında kişinin ürettiği
mal ve hizmeti “özgürce” satabileceği anlamına gelir. Bireyin, yaratılan ortak pazar
olan vatanın herhangi bir köyünde veya şehrinde özgürce yerleşme, işgücünü
satma hakkı kazanması, kapitalist sistemde insanın özgürlüğüdür.
Kapitalizmin yeni insanı, makineler kullanabilen, hurafelere
göre davranmayan, araştıran, soru sormasını bilen, bilimsel bir eğitim süreci
sonucunda meslek edinebilen “dönüşmüş” bir insan oluyor. Elbette bu idealize
edilmiş bir durumdur. Gelişmekte olan ülkelerde kapitalizm, cehalet ve
hurafelerle doldurulmuş insan üzerinden sermayesini oluşturuyor, zenginleşiyor.
Bugün hiçbir kurumsal şirket kendi ihtiyacının belirlediği
bir eğitim ve uyum süreci olmadan çalışanına görev vermiyor; O’na emek veriyor,
kaynak ayırıyor, kendi ihtiyacına göre dönüştürüyor. Dünyanın hiçbir ordusunda fiziki
ve mentâl eğitim süreci tamamlanmadan, bir askeri bırakalım savaşa göndermeyi
nöbete bile göndermiyor.
Kurumların ihtiyacına göre o kurumun üyelerinin eğitilmesi
ve dönüştürülmesi,
o kurumların devamlılığı açısından en yaşamsal çalışmadır.
Her sistem kendi “yeni insanına” ihtiyaç duyar, O’nun
omuzlarında yükselir. Diyebiliriz ki her sistem, yarattığı “yeni insan” kadar
vardır; kabiliyeti o insanın yeteneğiyle sınırlıdır.
Devrimci Partilerin Yeni İnsanı
Peki,
partiler için durum nedir, bir programı, tüzüğü ve en önemlisi programıyla
uyumlu bir iktidar talebi olan siyasi partiler için, özellikle bir devrimci bir
parti için, programı ve tüzüğü kabul eden yeni bir üye “dönüşmüş” oluyor mu? Böyle
bir üye, bir partiyi her yerde temsil edebilme ve örnek olabilme kabiliyeti
kazanmış oluyor mu?
Bir sistem
partisi için ve/veya bir “kitle” partisi için bu olabilir, bu partilere üye
olan bir parti üyesi, bir sistem partisinin sistem içi çözümlerinin
propagandasını yapabilir ama aynı durumda devrimci bir partinin yeni bir üyesi “işin
doğası” gereği bunu yapamaz. Çünkü yapılan şey, bir üyenin sadece bir fikri
çevresinde anlatması, insanları ikna etmesi değildir. Kaldı ki bu temel görev
için bile ciddi bir bilgilendirmeye yeni üye ihtiyaç duyar.
Devrimci bir
partiye katılan her yeni üye, içinde yaşadığı toplumun kendi bünyesine taşıdığı
ileri özelliklerini de partiye taşıyıp zenginleştirirken, getirdiği
geriliklerle de aslında partiyi geriletir, “kirletir.”
Büyüme ve
devrim yapma iddiasında olan devrimci partiler elbette halkın içine dalacak,
gelişecek, “kirlenme” riskini göze alacak ve böylesi bir durumun getirdiği
parti içi fikir mücadelesi sonucunda ilerlemeye devam edecektir. Ancak bu ideal
bir durumdur ve bu akışı kendi haline bırakmak, aslında partiye katılan yeni
kimliklerle partinin gerilemesinin yol açılmasına neden olacaktır. Bugün
partimizde yaşadığımız tam olarak budur, ancak bu durum iyi yönetilirse aynı
zamanda sağlıklıdır. Her yeni durumda, Parti aynı bir canlı organizmanın yeni
bir tehdit karşısında antikor salgılaması gibi, yeni koruyucu antikorlar
salgılayacak ve kendi doğal koruyucu aşısını yaratacaktır.
Bu koruyucu
aşının yapımı, antikorun salgılanması ise planlama ve emek isteyen yoğun bir
süreci gerektiriyor. Şimdi bunun için ne yapmalıyız ona bakalım.
Yeni Üyenin Dönüşümü Ama nasıl?
Devrimci
partiler toplumu değiştirme hedefine, öncelikle kendine büyük bir hevesle
katılan yeni üyelerini dönüştürmeye başlayarak ulaşabilir; böylece halkı
dönüştürecek “eğitim ordusuna” yeni neferler katabilir.
Parti üyesi
toplumda daha ilk sözü aldığında farklılaşmalı ve halk tarafından fark
edilmelidir. Bunun için öncelikle Partilinin kullandığı dil her yerde aynı
olmalıdır. Bu ise yeni üyenin ve hatta eski üyelerinin de eğitilmesinden
geçiyor.
Halkımıza
partimizin fikirlerini ve programını taşıyan üyemiz basit ve anlaşılan bir dil
kullanmalıdır. Parti programıyla ilgili bilgi derinleşmeli ve programla ilgili
her konuda Parti üyelerini ezberin ötesine geçirecek bir eğitim programına
sahip olmalıdır.
Bir fikri
içinde yaşadığımız topluma taşıyabilmek için doğru bir iletişim becerisine
sahip olmak durumundayız. Bırakalım bir toplumu toptan değiştirmeyi, bir tek
insanı bile dönüştürebilmek sanıldığının aksine oldukça zordur ve ustalık ve
emek gerektirir.
Eğitim, partiye katılan yeni üyenin
“dönüşümü” için en temel en vazgeçilmez araçtır. Kurulacak eğitim sistemimiz
yaşayan bir sürecin parçası olmalı ve sürekli geliştirilmelidir. Yeni
üyelerimiz, parti programından başlayarak, “yoldaşlık kültürü”, “devrimci yaşam
tarzı”, “halk içindeki anlaşmazlıkların giderilmesi”, “kitle örgütlerinde
çalışma yöntemleri” gibi konularda eğitilmelidir.
Ülke içi ve dışında gelişen ülkemizi
ilgilendiren güncel her gelişme konusunda üyelerimizi bilgilendiren yaşayan bir
eğitim sürecine sahip olmalı veya Parti üyelerine bunları takip edebilme
yetkinliği kazandırmalıdır.
Görev Başında Dönüşüm
Derste
verilen eğitimler sonuç olarak yeni üyemize devrimci bir bakış açısı
kazandırır. Ancak insanın dönüşümünün daha etkili yolu görev vermektir.
Şimdi bir
düşünelim; yeni bir üyesiniz, partiye bir şeyler yapabilmek, Türkiye’nin karşı
devrim süreciyle ezilmesini önlemek üzere gelmişsiniz ama partinin hazırladığı
kitlesel eylemlere davet edilmek ve bunlara katılmak dışında bir rolünüz
olmamış. Parti’ye gelirken taşıdığınız bu heyecanınızı bu yolla koruyabilmeniz
mümkün mü? Bu üyenin dönüşmesi ve Parti’nin hayal ettiği bir üye tipine, yani
Parti’nin hayal ettiği yeni insana ulaşılması mümkün mü?
Cevabımız
burada nettir. Elbette mümkün değildir!
Bir göreve
sahip olmak, bir iş yapmak bir üyenin görevi olmakla birlikte O’nun dönüşümü
için en gerekli araçtır. İnsanlar bir kurumda ne yaptıklarıyla kendilerine
değer verirler. Parti’ye gelen yeni üyenin bir görevi yoksa o üyenin dönüşmesi
mümkün olmayacaktır. Yeni üyenin parti organlarında tanımlanmış bir görevi
olması ve yaptığı işi geliştirerek Parti’ye yaptığı katkı hem Parti’yi hem de
üyeyi geliştirecektir. Eğer bir üyenin görevi yoksa aldığı eğitimler soyut
olmaktan kendini kurtaramaz. Öğrenilen her yeni şeyin yaşamda sınanması ancak
ve ancak yeni üyenin yetenekleriyle uyumlu görevlendirilmesiyle mümkündür. İlçe
örgütlerinin her üyeye yeni görevlere vermesi ve bu görevi bir üyenin alması
dönüşümün ilk adımıdır. Yeni görev, yeni üye için partiyi tanımaya başladığının,
kendi partili olarak hissettiğinin ilk hareket noktasıdır. Eğer bir üye, bir
görevle “ödüllendirilmezse” o üye asla kendisini partili olarak hissetmeyecek
ve eski yaşam tarzına hızla dönmesine neden olacaktır.
Dünyayı her
gün yorumlayan insanlara ihtiyacımız yok ama görev verilmeyen partili sadece
her gün bunu yapacaktır. Parti ilçe binaları koyu politik sohbetlerin yapıldığı
merkezlerin dışına çıkamayacaktır.
Yeni üyenin
dönüşerek partili olmasının en temel koşulu budur.
Parti üyesi
okuyarak, araştırarak, eğitilerek ve görev verilerek dönüştürülebilir. Bu
cümlenin anlamına uygun davranmayan üyenin gelişme şansı yoktur. Parti üyeleri
ancak bu şekilde toplumda farklılaşır, sözü dinlenir ve önderlik edebilir.
Parti’nin
seviyesi de sahip olduğu üyelerinin seviyesinden farkı değildir. Parti önderliği,
dünyanın en geçerli analizlerini yapsın, strateji ve taktiklerini üretsin eğer
bu strateji ve taktikleri uygulayabilecek üyelerden yoksunsa, üretilen her şey
havada kalacaktır.
Belli bir
entelektüel seviye sahip, örgütleme, planlama ve bu planlara uygun uygulama
yapamayan, işi yaptıktan sonra süreci değerlendirmeyen, hatalarını saptamayan
ve bunları not etme yeteneğinden yoksun olan üyelerden oluşan bir parti, zayıf
bir partidir. Bu temel özelliklere sahip olmayan parti engeller karşısında çabuk dağılır.
Parti’nin
görevi her dönemde birinci öncelikli iş olarak kendine katılan üyeyi eğitimler
ve görevler aracılılığıyla dönüştürmek ve kendi yeni insanını yaratmaktır.
Kubilay Kızıldenizli
Teori Dergisi Yazı Kurulu ve İşçi Partisi İstanbul İl YK Üyesi
*Bu yazı Teori Dergisi'nin Mayıs 2014 Tarihli 292. Sayısında yayınlanmıştır
Yorumlar
Yorum Gönder