Aydınlık Söyleşileri; Bartu Soral 2

Bartu Soral: Çözüm feodalitenin yıkılmasında

PDFYazdır
bartuekonomi
Bartu Soral’la gerçekleştirdiğimiz söyleşiye devam ediyoruz. PKK ile sürdürülen “çözüm sürecini” değerlendiren Soral, “esas sorunun feodalite, yoksulluk, işsizlik ve sanayisizlik” olduğuna dikkat çekiyor. Gülten Kışanak’ın “mali özerklik” çıkışını da değerlendiren Soral’a göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da mali özerklik olması durumunda bölge 6 ay içerisinde açlık sınırının altına düşer. İşte Soral’ın sorularımıza yanıtları:
- “Çözüm süreci” Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşların sorunlarını çözüyor mu?
Önce sorunu doğru tanımlayalım. Sorun 30 yıldır süren PKK terörü değildir. Sanki PKK teröründen önce, 40 yıl önce bölge sanayileşmeyi tamamlamış, feodaliteyi tasfiye etmiş, üreten, satan, refahı artmış bir yer miydi ki? Türkiye’de bu konuda tam bir akıl tutulması yaşanıyor. Sorun Osmanlı’dan beri var olan feodalitedir. Piyasa için değil, geçinecek kadar üretimdir, yoksulluktur. Sanayinin kurulamamış olmasıdır. İşsizliktir. Sorunun çözümü kapitalist ilişkilerin gelişmesidir. Yani sanayi yatırımlarıdır. Bakın verilerle ortaya koyalım bunu. Coğrafyamızın yüzde 30’unu, nüfusun yüzde 20’sini oluşturan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin milli gelire katkısı sadece yüzde 9,5’dir. 2011 yılında Güneydoğu Anadolu bölgesinin Gaziantep hariç kişi başı ihracat rakamı 397 dolar, buna karşılık İstanbul ilinin kişi başı ihracatı 5.530 dolar. İthalatı da Doğu Anadolu ile verelim: Türkiye’de kişi başı yıllık ortalama ithalat 3.128 dolarken Doğu Anadolu bölgesinde kişi başı yıllık ithalat 68 dolardır. Kişi başı imalat sanayi elektrik kullanımına bakalım: Kocaeli’nde 5.692 kilowatt-saat (kW·h) buna karşılık Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan ortalaması 73 kW·h, Şırnak 52 kW·h, Hakkari 11 kW·h. İşte bölgede imalat sanayinin durumu bu. Tarım ve hayvancılık merkezi deniyor. 1960 yılında sulanabilir arazinin yüzde 4,9’unu sulayabiliyormuşuz. Yine 1965 yılında Türkiye toplam traktör stokunun yüzde 4,11’i Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunuyormuş. 2014 yılına geldik, bugün bölgede sulanabilir arazinin sadece yüzde 20’sini sulayabiliyoruz. Türkiye’deki toplam traktör stokunun ise sadece yüzde 5’i bu bölgede bulunuyor. Geçen 55 yıllık sürede elde edebildiğimiz gelişme bu kadar.
Yani 1960’lı yıllarda sorun üretimsizlik, işsizlik, tarım ve hayvancılıkta var olan potansiyelin kullanılamamasıydı, feodaliteydi, bugün de aynı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sorunları işte bu verilerde yatıyor. Daha toplumsal ve kültürel geri kalmışlığa, töre cinayetlerine, berdellere girmedik. Hayvancılıkta da bırakın gelişmeyi büyük bir kan kaybı yaşanıyor. Şimdi tutturmuşlar Öcalan serbest kalsın, anadilde eğitim, özerklik. Çözüm konuşacaksak sorun burada yatıyor; terörist başına özgürlükte yatmıyor.
MALİ ÖZERKLİK İSTEYENLER HESAP BİLMİYOR
- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Gülten Kışanak, kamu kaynağını elinde barındıran en büyük şehrin Diyarbakır olduğunu belirterek, “Bu yerel kaynaklara karşı özel bir politika izleniyor. Bu yerel kaynaklardan kazanılan paralar nerelere harcanıyor. Biz sadece siyasi özerklik değil mali özerklik de istiyoruz” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Mali özerklik olunca ne olacak? Bölge daha çok üretip daha çok vergi toplayıp, daha çok yatırım mı yapacak? Önce bölge ne kadar vergi veriyor, bütçeye ne kadar katkı sağlıyor ona bakalım. Sonra bu verdiğine karşılık bütçeden ne alıyor bir de ona bakalım. 2012 yılında görece kalkınmış Gaziantep-Kilis hariç Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizi oluşturan 21 ilden tahsil edilen vergi gelirleri, toplam vergi gelirlerinin yüzde 1,8’ine denk geliyor. Yukarıda anlattım, üretim olmayınca, ekonomi çarkları dönmeyince vergi geliri de gelmiyor. Buna karşılık 2012 yılında bu 21 ilimizin bütçeden aldığı pay 27,4 milyar TL ile toplam içinde yüzde 11. Ayrıca merkezden yapılan harcamalara 21 ilin nüfusa göre payı da eklenince bu pay yüzde 16’ya çıkıyor. Yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz bütçeye 1 koyup 8 alıyor. Örneğin Hakkari, bütçeden yapılan her 100 TL’lik harcamaya karşın 2,3 TL’lik katkıda bulunurken, Tunceli 10,4 TL, Şırnak 11,8 TL, Bingöl 14,2 TL ve Van 13,2 TL’lik katkıda bulunuyorlar. Bütçeden aldıkları karşısında çok sınırlı katkı koyabilen bu illerimiz terör ile adları en çok anılan iller durumunda. Karşılaştırma açısından bakılınca İstanbul bütçeden yapılan her 100 TL harcamaya karşın 780 TL katkıda bulunurken, İzmir 400 TL, Ankara 130 TL, Bolu-Düzce-Kocaeli-Sakarya-Yalova alt grubu ise 670 TL katkıda bulunuyor. Bütçe harcamaları içinde eğitim var, sağlık var, her türlü alt yapı üst yapı yatırımları, hastane, kanalizasyon, okul inşaatı var. Memur maaşı var. Şimdi PKK, AKP ile giriştiği çözüm sürecinde mali özerklik istiyorum diyor. İşte hesaplar ortada. Güneydoğu özerk olsun, devlet bütçesine pay da vermesin, pay da almasın dense bölgede yaşayan vatandaşlar 6 ay içinde açlık sınırının altına düşer. Bütçeye diğer illerin katkısı olmasa nasıl yapılacak bu eğitim, sağlık harcamaları, personel giderleri, alt yapı yatırımları? Petrolden pay diyor Gülten Kışanak. Petrol, madenler vs bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarından devletin aldığı pay bütçenin yüzde 1’i bile etmiyor. Al bu payı bütçeden başka katkı da isteme denirse ne olacak? Bu nasıl bir siyasetçidir? Hizmet etmek için seçilen insanın söyledikleri içinde bir tek hesap kitap ibaresi yok. Bu kafa sadece bölge insanını değil hepimizi felakete sürükler.
İSTANBUL’UN MİLLİ GELİRE KATKISI YÜZDE 28
Türkiye’de üretim yoğunlaşması büyük bir dengesizliğe işaret ediyor. Zonguldak ile Hatay arasına bir çizgi çekerek bakınca çizginin batı tarafında kalan 30 ilimiz milli gelirin yüzde 78’ini gerçekleştirirken, Doğu tarafında kalan 51 ilimiz geri kalan yüzde 22’yi gerçekleştiriyor. İstanbul tek başına dış ticaretin yarısına sahip ama net ithalatçı. İhracatın ithalatı karşılama oranı İstanbul’da yüzde 50’ye kadar geriledi. Çünkü düşük teknoloji ürünler ihraç ediyoruz ama orta-yüksek teknoloji ürünler ithal ediyoruz. Biri ucuz, diğeri daha pahalı.
HER İL İÇİN AYRI BİR PROGRAM
Her ilimiz için ayrı bir strateji oluşturulacak. İstanbul ve Ankara’nın avantajları farklı, Nevşehir, Balıkesir, Adana’nın farklı. Türkiye’nin yeni kalkınma programı bir makro strateji çizilmeli ve bu çizilen stratejiye uygun olarak, illerin avantajlarına göre teşvik programı uygulanmalı. Önce özel sektör, yanaşmıyorsa - ki yanaşmayacağı iller bellidir, o zaman kamu eli ile avantajlı olduğumuz alanlarda üretim üsleri geliştireceğiz. Bunlar küçük değil, piyasa yapıcı, yurtdışı ile rekabet edebilecek büyüklükte işletmeler olacak. Sadece üretim artışı değil, bir de bunların satışı ve pazarlanması var. Kuruluş aşamasının iş planlamasında, hangi pazarlara yönleneceği, bunların talep ve ödeme gücü belirlenecek. İşletme ona göre konumlanacak. Makro strateji içinde enerji fiyatlarını ve ithalat bağımlılığını düşürmek için rüzgar ve güneş enerjisine dönülmesi de var, ulaştırma ağında düşük maliyetli tren yolları taşımacılığına geçiş ve bunların liman bağlantılarının sağlanması da var. Eksiksiz bir program olmalı. Kervan yolda değil, planlama aşamasında düzülür. Bakın iki üç örnek vereyim:
BİLİŞİM VE TEKNOLOJİ ÜSSÜ ANKARA
Örneğin Ankara, şu anda Türkiye’nin teknoloji üssü durumunda. Yüksek lisans ve doktoralı çalışan sayısının işgücüne oranı en yüksek il. Ankara’da faaliyet gösteren firmalar ileri teknoloji üretimde birinci. Türkiye’de faaliyet gösteren 28 teknoparktan 6’sı Ankara’da ve bu alanda da lider. Ankara, mevcut alt yapısıyla Türkiye’nin silikon vadisi olmaya adaydır.
NEVŞEHİR’İN PONZA TAŞI
Örneğin Nevşehir; çok zengin, kaliteli Ponza taşı yataklarına sahip. Ancak şu anda işlenmeden ve borsası oluşturulmadan satılıyor. Hammadde olarak. Dolayısı ile getirisi çok düşük. Çünkü Ponza taşını işleyecek, yeterli donanıma sahip tesis çok sınırlı. Oysa Ponza taşı bir çok sektörde ihtiyaç duyulan bir ürün. Büyük bir ihracat potansiyeli var. Ponza taşını işleyerek satacak, yüksek katma değer yaratacak, Nevşehir’de borsasını oluşturabilecek, yüksek teknolojiye sahip işletmeler kurulacak.
RÜZGAR ENERJİSİNDE BÜYÜK AVANTAJI VAR
2012 sonu itibari ile ihracatı 4,3 milyar dolar, dış ticaret fazlası 600 milyon dolar. Yani cari açığımıza pozitif katkı veriyor. Gelişmeye müsait sektörler içinde Jeotermal ve rüzgar enerjisi var. Rüzgar enerjisi bakımından coğrafi olarak çok avantajlı. Üretim teknoloji düzeyi yüksek. Ar Ge araştırmalarına desteklerin arttırılması var olanın üstüne yarı iletken ve nano teknolojileri geliştirme merkezlerini ortaya çıkartacaktır. Ankara için strateji bu yönde olacaktır. Bu alanda kamu kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin bazı çalışmaları var. Bu verilerin tamamı, geniş değerlendirmeler Aralık ayında çıkacak yeni kitabımda yer alıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Hayatın Özeti ya da Yeşil Mavi Hayat

Çukurova'da Fransız!a İlk Kurşun

920'nin 16 Mart'ı...